Avrupa Birliği’nin (AB) 27 lideri, göçmenleri bloğun sınırları dışına gönderirken insan haklarına nasıl saygı gösterecekleri konusunda yetersiz ayrıntılar sunsalar bile, tartışmalı göç politikasının dış kaynak kullanımı projesine şimdiye kadarki en açık onaylarını verdiler.
Liderler AB zirvesinin sonuç bildirgesinde, “AB hukuku ve uluslararası hukuk doğrultusunda düzensiz göçü önlemenin ve buna karşı koymanın yeni yolları düşünülmelidir,” denildi.
Her ne kadar muğlak olsa da bu ifade, yerleşik yasal normların denenmesi ve geçen yıl 1 milyon 29 bin kişi ile 2016’dan bu yana en yüksek sayıya ulaşan iltica başvurularının azaltılması için bazı liderlerin deyimiyle “yenilikçi çözümler” üretilmesi için siyasi bir onay niteliği taşıyor.
Zirve öncesinde İtalya’dan Giorgia Meloni, Hollanda’dan Dick Schoof ve Danimarka’dan Mette Frederiksen, ortak bir cephe oluşturmak ve saatler süren müzakerelerin tonunu belirlemek için dış kaynak kullanımını desteklediği düşünülen bir grup ülkeye ev sahipliği yaptı.
Nihai metin, grubun gözde projelerinden birini içermiyordu: uluslararası koruma başvuruları reddedilenlere ev sahipliği yapmak üzere AB üyesi olmayan ülkelerde “geri dönüş merkezleri” inşa edilmesi. Yine de Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen bir basın toplantısı sırasında bu fikre işaret ederek seçeneğin resmi olarak masada olduğunu doğruladı.
“Geri gönderme merkezleri tartışıldı. Bazı sorular var: İnsanlar orada ne kadar süre kalabilir? Örneğin geri dönüş mümkün değilse ne yapılacak?” dedi.
“Önemsiz değil ama bu tartışılan bir konu.”
Von der Leyen, “geri dönüş merkezlerinin” kurulması için herhangi bir potansiyel varış noktası önermedi ve sınır dışı işlemlerini hızlandırmak için yaklaşan yasa teklifinin bu kilit unsuru içerip içermeyeceğini doğrulamadı. Ancak Komisyon başkanı, iltica prosedürlerini AB’den uzaklaştırmak için iki ek olasılık önerirken dış kaynak kullanımını benimsemiş görünüyordu:
İspanya’dan Pedro Sánchez ve Belçika’dan Alexander De Croo perşembe günü, “geri dönüş merkezlerine” yönelik eleştirilerini açıkça dile getirerek, bunların çok pahalıya mal olacağını ve düzensiz göçün temel nedenlerini çözmede başarısız olacağını belirttiler. De Croo, “Tarih, bu çözümlerin pek bir sonuç getirmediğini göstermiştir,” dedi.
Bununla birlikte, insani yardım örgütlerinin iltica sürecini baltalayacağı ve insan hakları ihlallerini körükleyeceği yönündeki uyarılarına rağmen, muhalefetin boyutunun azalması, gidişatın kesinlikle dış kaynak kullanımı lehine döndüğünü gösteriyor.
AB Konseyi Başkanı Charles Michel, “özellikle göçün dış boyutuyla ilgili olarak pozisyonların ve planların daha yakın olduğunu ve göç alanında giderek daha fazla operasyonel eylemde bulunma arzusu olduğunu görebildiğini,” belirtti.
Perşembe günkü gündemin tek sıcak konusu “geri dönüş merkezleri” değildi.
Liderler ayrıca Polonya, Finlandiya ve Baltık ülkelerinin ilk elden muzdarip olduğu, Belarus ve Rusya tarafından bloğun doğu sınırı boyunca gerçekleştirilen araçsallaştırılmış göç olgusunu tartışmaya da zaman ayırdı.
Polonya Başbakanı Donald Tusk perşembe günkü tartışmayı, araçsallaştırmaya karşı “iltica hakkının geçici olarak bölgesel düzeyde askıya alınmasını” içeren yeni stratejisini sunarak açtı.
Ülkeleri her sığınma talebini kabul etmeye ve incelemeye zorlayan uluslararası hukukun temel bir ilkesiyle çelişiyor gibi görünen bu kapsamlı plan, bazı diplomatlara göre diğer liderler tarafından çekinceyle karşılanmadı.
Tusk konuşmasında, Finlandiya’nın temmuz ayında yürürlüğe koyduğu ve hukukçuların geri göndermeyi etkili bir şekilde yasallaştırdığını savunduğu bir acil durum yasasından ilham aldığını söyledi.
Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo perşembe günü gazetecilere yaptığı açıklamada, “Polonya’nın, Donald Tusk’ın Rusya ve Belarus’tan gelen araçsallaştırılmış göçe karşı sınırın nasıl güvence altına alınacağına ilişkin önerisini çok iyi anlıyorum,” dedi.
“Bir yıl önce sınırımızda aynı olay yaşandı ve ulusal mevzuatımızı yaptık ancak bu sürdürülebilir bir çözüm değil. Araçsallaştırılmış göçe karşı Avrupa düzeyinde bir mevzuata ihtiyacımız var.”
Bu talep, liderlerin imzaladığı sonuç bildirgesine de güçlü bir şekilde yansıdı. Bildirgede, “istisnai durumların uygun tedbirler gerektirdiği” ve dış sınırların “mevcut tüm araçlarla” ve “AB ve uluslararası hukuk doğrultusunda” korunması gerektiği belirtiliyor.
Ancak yasal ve yasa dışı arasındaki çizginin nerede olduğu yoruma bırakılıyor. Komisyon’un Finlandiya tasarısına ilişkin iç analizini henüz tamamlamamış olması, Brüksel’in bu hassas noktada ne kadarına müsamaha göstereceğini değerlendirmeyi imkânsız kılıyor.
Von der Leyen, “Bunlar devlet aktörleri tarafından gerçekleştirilen hibrid saldırılardır ve bu nedenle Polonya ve diğer üye devletler birliğimizi bu hibrid saldırılardan koruyabilmelidir. (Bu) Finlandiya ve Baltık Devletleri için de geçerli,” dedi.
“Geçici ve uygun tedbirler alabilmeleri gerekiyor. Şu anda Polonya ile bu konu üzerinde çalışıyoruz.”
Perşembe günkü sonuç bildirgesinde ayrıca Komisyon’a, düzensiz göçü önlemek amacıyla komşu ülkelerle AB tarafından finanse edilen daha geniş kapsamlı anlaşmalar imzalaması çağrısında bulunuluyor. Von der Leyen, Tunus anlaşmasını bir başarı olarak nitelendirerek, Orta Akdeniz üzerinden göçmen akışının bu yıl yüzde 64 azaldığını belirtti.
/euronews/nûpel