Ercan İlgin
Dün, Diyarbekir’de, üç Kürd partisinin düzenlediği “Yaşanan Son Gelişmelerin Değerlendirilmesi ve Kürtler Ne Yapmalıdır” konulu çalıştaya katılamadığımdan ötürü iki sayfa tutan görüş ve önerilerimi yazılı olarak yollamıştım.
Benden görüş ve önerilerimi isteyen arkadaşlar çalıştayın düzenleyicileriydiler. Fakat bu görüş ve önerilerimin çalıştayda okunmadığını öğrendim. O nedenle burada paylaşmak istedim.
Biliyorum uzun yazılar pek okunmuyor ama ben yine de burada paylaşayım.
“Bugün, Ortadoğu’da, biz Kürtleri de yakından ilgilendiren büyük değişim ve dönüşümlerin yaşandığı tarihi günlere tanıklık ediyoruz.
Bundan yüz yılı aşkın bir süre önce, kendi iradesi hiçe sayılarak dört sömürgeci devlet tarafından paylaştırılmış olan Kürtler kendi makus talihlerini ilk önce Irak rejiminin egemenliği altındaki Güney Kürdistan’da yenmeyi başardılar. Yetmiş yılı aşkın bir süre boyunca özgürlük mücadelesi yürüten ve bu uğurda büyük bedeller ödeyen Güney Kürdistan halkı 1991 yılındaki 1. Körfez Savaşı sonrasında de-facto bir özerk yapı kurmayı başardılar. 2003 yılındaki 2. Körfez Savaşı sonrasında ise bugünkü federal Kürdistan kuruldu.
Şüphesiz bu federal yapının ortaya çıkması o bölgedeki Kürtlerin o güne değin ortaya koyduğu tarihi mücadelenin sonucuydu. Bu uğurda yüzbinlerce şehit verildi. Güney Kürdistan, bu süreçte Enfal ve
Halepçe gibi büyük soykırımlara ve kitlesel katliamlara maruz kaldı.
Bu muazzam direnişin yanı sıra, onları başarıya götüren en önemli etkenlerden biri o dönemde kendi aralarında oluşturmayı başardıkları birlik, diğer ise büyük Kürt lideri Mela Mustafa Barzani’nin 1958’den bu yana yönünü Batı’ya çevirmiş olmasıydı. Onun her durumda ısrarla Batı dünyası ile işbirliği stratejisi sonuçta bu başarıda başat rol oynayacaktı.
Yine, 2. Körfez Savaşı sonrasında, Irak Anayasasınca da resmen tescil edilen federe Kürdistan’ın bu statüyü elde etmesi de kolay olmadı. Bu süreçte başta Mesud Barzani olmak üzere Güney Kürdistan önderliği çok büyük diplomatik çabalar harcadılar. Bu çabalar sonucu ABD önderliğindeki küresel güçler ikna edildi.
Şimdi, Kürtler için ikinci bir fırsat Suriye rejiminin egemenliğindeki Batı Kürdistan’da ortaya çıkmış bulunuyor.
Nasıl ki, Güney Kürdistan’ın özgürleşmesinde 1. ve 2. Körfez savaşı başat rol oynadıysa, Batı Kürdistan’da da her şey bundan bir yılı aşkın bir süre önce ortaya çıktı.
Bu da, 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas terör örgütünün İsrail’de, sivillere karşı giriştiği saldırıyla başladı. Bu terör saldırısı, aynı zamanda Ortadoğu’da oldukça büyük çaplı değişimlere yol açan sürecin başlangıcıydı.
İran rejiminin Şia yayılmacılığı emeli doğrultusunda sahaya sürdüğü terör örgütlerinden biri olan Hamas, İsrail’in kararlı tutumu sayesinde artık bir daha belini doğrultamayacak duruma geldi.
Bunun sonrasında İran rejimi bu defa sahaya Hizbullah terör örgütünü sürecekti. Hamas’ın, mazlum Filistin halkının haklılığından doğan meşruiyetini yok ettiği gibi, Hizbullah terör örgütü de Lübnan halkının başına musallat olmuş durumdaydı. Sonuçta bu örgütte Hamas’ın akıbetine uğrayarak etkisiz hale getirildi.
Bu iki örgütün İsrail devletinin bekasına yönelik büyük bir tehdit oluşturması İsrail devletini daha radikal bir adım atmak zorunda bıraktı. Bu da, İran’ın bölgedeki tek müttefiki durumunda olan Suriye rejiminin yıkılmasını zorunlu kılıyordu. ABD-İsrail ortaklığı Türkiye’yi de yanına almak suretiyle, Suriye’de Baas rejimine karşı silahlı mücadele veren Sünni HTŞ örgütüne yeşil ışık yakarak 61 yıllık sömürgeci rejimin devrilmesini sağladılar.
Bu bağlamda, 8 Aralık Suriye devrimi sadece Baas diktatörlüğünün yıkılmasını sağlamakla kalmadı, İran şer ekseninin tüm Ortadoğu’ya musallat olan Şia yayılmacılığına da büyük darbe vurdu. Bundan bir adım sonrası İran rejiminin devrilmesidir ve göründüğü kadarıyla bunun gerçekleşmesi de uzun bir zaman almayacaktır.
Diğer yandan Suriye devrimi Kürtlere, Irak’tan sonra Suriye’de de bir statü elde ederek, bir bütün olarak Arap egemenliğinden kurtulması için yeni tarihi bir fırsat sunmaktadır.
Fakat bunun gerçekleşebilmesinin olmazsa olmaz koşulu orada Kürtlerin birliğidir. Bu hayati derecede önemlidir. Eğer bu birlik sağlanmaz ve oradaki Kürtler ayrı ayrı örgütler olarak yeni kurulan Şam rejimiyle masaya otururlarsa hiçbir kazanım elde edemeyeceklerdir.
Bu bağlamda, YPG lideri Mazlum Abdi’nin, Sayın Mesud Barzani’ye yaptığı, Rojava’da, kendileri ile diğer Kürt örgütleri arasında bir birlik sağlanması için öncülük etmesi çağrısı son derece önemlidir.
Onu bu çağrıyı yapmaya iten esas etken ise ortaya çıkan yeni reel durumdur.
Son on yıllık süreçte PKK’nin Rojava’da dayattığı paradigma yerle bir olmuştur.
Bu süreçte içi boş “Halkların Kardeşliği” söylemi çökmüştür. “Devletsiz Komünal Yaşam”, “Ekolojik Toplum” gibi zırva söylemler iflas etmiştir. Kürtlerin, bir millet olarak varlığını sürdürmesinin yegâne yolunun onların bir statü sahibi olmalarından geçtiği gerçeği bir kez daha, yakıcı biçimde ortaya çıkmıştır.
Yine ABD öncülüğündeki küresel güçleri emperyalist olarak tanımlayıp, Rojava’da sözüm ona anti-kapitalist mücadele yürüttüğünü iddia eden söylemler tarihin çöplüğünde yerini almıştır.
Bu gerçekleri en iyi biçimde görenlerin başında da YPG lideri Mazlum Abdi gelmektedir. Onun son dönemlerdeki tutumu ve söylemleri buna işaret etmektedir. Yine onun söylemlerinde ortaya çıkan bir başka önemli şey de Türkiye ile dostane ilişkiler kurmaya çalışması ve Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate almasıdır.
Bunları vurguladıktan sonra tekrar onun birlik çağrısına dönecek olursak bu birliğin sağlanması, bir bütün olarak Batı Kürdistan’ın PKK’nin vesayetinden kurtulmasının da yolunu açacaktır.
Tüm bu gerçeklik ışığında, Sayın Mesud Barzani’ye ve Güney Kürdistan yönetimine tarihi bir görev düşmektedir. Sayın Barzani, bundan on yıl önce, 2014’te yapılan Duhok müzakerelerini yeniden başlatmalı ve bu müzakerelere liderlik yapmalıdır.
Yine, Rojava’daki Kürtlerin birliği konusunda ABD ve Fransa heyetlerinin de bölgede olduğu ve iki kesimle de bu birliğin sağlanması amacıyla yoğun bir görüşme trafiği içinde olduğu bilinmektedir.
Bu noktada, bu çalıştayı düzenleyen her üç partiye naçizane önerim şudur. Bu çalıştayda bir heyet belirlenmeli ve bu heyet behemehal Güney Kürdistan’a gidip, Sayın Mesud Barzani başta olmak üzere Güney Kürdistan yönetimiyle görüşüp, onların bu konudaki desteğinin Kürtler için hayati derecede önemli olduğunu dile getirerek bu süreçte aktif olarak rol üstlenmeleri konusunda onları teşvik etmelidirler.
Çalıştayın başarılı geçmesini dilerim.
Saygılarımla.
Ercan İLGİN