Çetin Çeko
Trump’ın Kürtler ve Kürdistan meselesinde müttefikleri İsrail, Türkiye, Irak ve Kürtler arasında nasıl bir denge kuracağı önemlidir. ABD, Eylül 2025’te Bağdat ve çevresinden, 2026 sonunda da Güney Kürdistan’dan tamamen çekilip çekilmeyeceğine karar verecektir. Bu, ABD’nin Ortadoğu ve Kürtler siyasetinde belirleyici olacaktır. Eğer ABD, Güney Kürdistan’dan tamamen çekilirse, bu durum Rojava Kürdistanı’ndan da çekilme anlamına gelebilir. Bu noktada, İsrail’in ve ABD’deki kabine, Kongre ve Kürt dostlarının Trump üzerindeki etkisinin ne kadar olduğu ortaya çıkacaktır.
20 Ocak’ta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanlık görevini devralacak olan Donald Trump, dışişleri ve güvenlik kabinesinde yer alacak kişileri belirlemeye başladı. Bu süreç, yeni yönetimin politikalarını şekillendirecek önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Yeni kabinede yer alacak kişilerin, geçmişteki Kürtler ve Kürdistan politikaları ve bu politikaların gelecekte de nasıl şekilleneceği, Kürt aktörlerin yanı sıra bölge ülkeleri Türkiye, İran, Irak, Suriye ve İsrail tarafından büyük bir dikkatle takip ediliyor.
Kürtlerin uluslararası ilişkilerde ve bölgede rolleri giderek daha fazla önem kazanırken, Trump’ın kabinesindeki yetkililerin bu konudaki yaklaşımları da dikkatle izleniyor. Bu bağlamda, Kürtler açısından geçmişte ABD tarafından hayata geçirilen mevcut politikalar ışığında, yeni dönemde atılacak adımlar kritik öneme sahiptir.
Bu makale, Trump’ın dışişleri ve güvenlik kabinesine atadığı yetkililerin Kürtler ve Kürdistan sorununa dair bakış açılarını incelemeyi amaçlıyor. Ayrıca, ABD’nin bölgedeki stratejik önceliklerini, ittifaklarını ve müttefiklik ilişkilerini göz önünde bulundurarak, Trump faktörünün kabine üyeleri üzerinde, kabine üyelerinin de Trump üzerinde etkisinin izlenecek Kürtler siyasetinde yansımalarını analiz ediyor.
Dışişleri Bakanı Marco Rubio.
Donald Trump, Dışişleri Bakanı olarak Marco Rubio’yu atadı. Rubio, 2017 yılında Güney Kürdistan Bağımsızlık Referandumu ardından Bağdat’ın Peşmerge güçlerine yönelik saldırılarını durdurması çağrısında bulunmuştur.
Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen siyasetçilerinden biri olan Rubio, Bağdat’ın Kerkük ve çevresinde Peşmerge güçlerine karşı gerçekleştirdiği saldırılara karşı çıkarak, konuya ilişkin şu açıklamayı yaptmıştır: “İran rejiminin şu anda Kerkük yakınlarında bulunan ve Bağdat’taki sivil hükümetten yalnızca sözde emir alan Şii milislere para, silah, eğitim ve askeri yardım verdiğini unutamayız. İran, Irak’ta iç çatışmalar görmekten başka bir şey istemiyor. Sadakatleri Irak’a değil, İran’a olan bu Şii milislerden fayda gelmeyeceği açıktır.”
Rubio, 2019’da Donald Trump’ın emriyle ABD askerlerinin Rojava Kürdistanı’ndan çekilme kararına da karşı çıkmıştır. Aralarında Cumhuriyetçi ve Demokrat senatörlerden Lindsey Graham, Jeanne Shaheen, Angus King, Tom Cotton ve Joni Ernst ile birlikte Donald Trump’a, ABD güçlerini Suriye’den çekme kararıyla ilgili endişelerini dile getiren ve kararın tekrar gözden geçirilmesini isteyen bir mektup göndermişlerdir.
Mektupta, böyle bir eylemin yalnızca ABD’nin emniyetini ve güvenliğini tehdit etmekle kalmayıp, aynı zamanda IŞİD, Beşar Esad, İran ve Rusya’yı da cesaretlendiren erken, maliyetli ve büyük bir hata olduğu ifade edilmiştir. Buna ek olarak, ABD askeri birliklerinin IŞİD’e karşı mücadelede Kürt ortaklarına kritik destek sağladığı, bu desteğin çekilmesi durumunda IŞİD’in yeniden canlanması ve bölgedeki Kürt direnişinin olası teslimiyeti veya tamamen yok edilmesi riskiyle karşı karşıya kalacağı belirtilmiştir.
Ayrıca bu kararın, ABD’nin bölgedeki müttefiklerine olan güvenilirliğini zedeleyebileceği ve uzun vadede ABD’nin stratejik çıkarlarına zarar verebileceği vurgulanmıştır. Senatörler, ABD’nin bölgedeki varlığının sadece askeri değil, aynı zamanda diplomatik ve insani yardımlar açısından da önemli olduğunu belirtmişlerdir.
Rubio’nun Türkiye hakkındaki görüşleri ise eleştiriseldir. Türkiye’nin bir NATO müttefiki olarak stratejik önemini kabul etmekle birlikte, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın giderek artan otoriter yönetimi ve hükümetinin IŞİD’le mücadelede müttefik olan Kürt gruplara karşı eylemleri konusunda endişelerini dile getirmiştir.
Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz.
Trump’ın yeni yönetiminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atanan Mike Waltz, Kürtlerin ulusal demokratik haklarının ve çıkarlarının güçlü bir savunucusu olmuştur. Waltz, aynı zamanda ABD Kongresi Kürtlerle Dayanışma Grubu’nun üyelerinden biridir.
Waltz, 1988’deki Halepçe katliamının soykırım olarak tanınması çağrısında bulunmuştur. Ekim 2019’da Türkiye’nin Rojava Kürdistanı’nı işgali nedeniyle Ankara’ya yaptırım uygulanması için ABD Kongresi’ne yasa tasarısı sunmuştur. Yasa tasarısında Waltz, “Az sayıdaki askerimizin bölgeden çekilmesiyle, Kürt müttefiklerimizin artık IŞİD’e karşı savaşacak müttefikleri kalmadı ve Irak’ta gördüğümüz gibi, Amerika bir boşluk bıraktığında, kötü şeyler olabilir” düşüncesini belirtmiştir.
Waltz, Kürtlerin bölgedeki stratejik önemine dikkat çekmiş ve ABD’nin Kürt müttefiklerine verdiği desteğin sürdürülmesinin hem bölgesel istikrar hem de ABD’nin uzun vadeli çıkarları açısından kritik olduğunu vurgulamıştır.
Eylül 2023’te, Mike Waltz’in de aralarında bulunduğu ABD Kongre üyelerinden Michael McCaul ve Joe Wilson, Başkan Biden’a bir mektup göndererek, Irak’taki İran yanlısı unsurların Iraklı Kürtlere ve Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi’ne (KBY) yönelik kabul edilemez muamelesini sona erdirmeye yardımcı olması için Yönetimin çaba göstermesini istemişlerdir.
Mektupta ayrıca, Irak-Türkiye boru hattının (ITP) kapatılmaması ve KBY’nin gelirinin büyük bir kısmından mahrum bırakılmaması gerektiği ifade edilmiştir. Waltz, geçtiğimiz Mart ayında, Biden’ın Irak Başbakanı Muhammed Şiya el-Sudani’yi ağırlama daveti üzerine “derin endişelerini” dile getirerek, “kritik bir ortak ve bölgedeki en fazla ABD gücüne ev sahipliği yapan” Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani’nin 24 Şubat-2 Mart 2024 tarihleri arasındaki ABD ziyaretinde görüşmeyi reddeden Biden’i sekiz ABD Kongre üyesiyle birlikte eleştirmiştir.
Mike Waltz, Michael McCaul ve Joe Wilson, Başkan Biden’a yazdıkları mektupta, Kürdistan Bölgesi Yönetimi (KBY) Başbakanı Mesrur Barzani’nin 3 Eylül’de Biden’e gönderdiği mektuptan şu alıntıyı da eklemişlerdir: “Tarihimizin bir başka kritik noktasında size yazıyorum, ki bu dönemi aşmakta zorlanabileceğimizden korkuyorum. Ekonomik olarak kan kaybediyoruz ve siyasi olarak ağır darbeler alıyoruz. Başbakanlık görevim süresince ilk kez, bize karşı yürütülen bu onursuz kampanya ile 2003’te Amerika Birleşik Devletleri’nin desteklediği ve o tarihten beri arkasında durduğunu iddia ettiği Federal Irak modelinin çökmesine neden olabileceğinden ciddi endişe duyuyorum.”
Bu açıklamalar ve girişimler, Waltz’ın Kürtlerin ve Kürdistan’ın ulusal demokratik haklarını desteklediğini ve ABD’nin özellikle Irak ve Suriye’deki Kürt müttefiklerine daha güçlü bir destek vermesini savunduğunu göstermektedir.
Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Elise Stefanik.
Trump’ın seçtiği ABD’nin yeni Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Elise Stefanik, Kürtler ve Kürdistan meselesinde, özellikle ABD askerlerinin Rojava Kürdistanı’ndan kısmi çekilmesi bağlamındaki açıklamalarıyla ön plana çıkan bir siyasetçidir.
Trump’ın ABD askerlerini Rojava Kürdistanı’ndan çekme kararına karşı sert bir duruş sergileyen Stefanik, Trump’ı “bu aceleci kararın ciddi sonuçlarını anlamaya” çağırmıştır. Stefanik, çoğunluğu Kürt savaşçılardan oluşan ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’nden övgüyle bahsetmekte ve onları “IŞİD’e karşı mücadelede ABD’nin sahadaki birincil ortağı” olarak nitelendirmektedir.
Elise Stefanik, Ekim 2019’da Rojava Kürdistanı’nı dört Kongre üyesi Jason Crow, Abigail Spanberger, Chrissy Houlahan ve Andy Kim ile birlikte ziyaret eden heyet üyelerinden biridir.
Ziyaret sonrası heyetin yaptığı ortak açıklamada, IŞİD’e karşı ABD ile omuz omuza savaşan Kürt müttefiklerini terk etmenin tehlikeli bir hata olduğu belirtilmiştir. Açıklamada ayrıca, “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürt güçlerini ülkesine yönelik terörist bir tehdit olarak gördüğü için aylardır askeri operasyon tehdidinde bulunuyor. Türkiye’nin Kürtlere yönelik insan hakları ihlalleri konusunda belgelenmiş bir geçmişi var” ifadelerine yer verilmiştir.
Heyet, Kürt müttefiklerin terk edilmesinin sadece bölgedeki istikrarı tehlikeye atmakla kalmayıp, aynı zamanda ABD’nin güvenilirliğini ve müttefiklerine olan bağlılığını da zedeleyebileceğini vurgulamıştır. Bu tür kararların, uzun vadede ABD’nin stratejik çıkarlarına zarar verebileceği belirtilmiştir.
Ulusal İstihbarat Başkanı Tulsi Gabbard.
Trump’ın kabinesinde Ulusal İstihbarat Başkanı olarak yer alacak olan Tulsi Gabbard, Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz gibi, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın 2019’da Rojava Kürdistanı’ndan asker çekmesini, IŞİD’e karşı Amerikan güçlerinin yanında savaşan Kürtlerin, müttefikleri ABD tarafından terk edilmesini eleştirenlerden biridir.
Gabbard, Kürt halkının kendi geleceğini tayin etme ve özerklik haklarına desteğini dile getiren bir siyasetçi olarak biliniyor ve ABD’nin Kürtlere desteğinin sürekliliğini savuna gelmiştir. Kürtlerin bölgedeki stratejik önemine dikkat çeken Gabbard, ABD’nin Kürt müttefiklerine verdiği desteğin sürdürülmesinin hem bölgesel istikrar hem de ABD’nin uzun vadeli çıkarları açısından kritik olduğunu vurgulamıştır.
Türkiye eleştirisi ile dikkat çeken Gabbard, 2020’de Türkiye’yi Dağlık Karabağ ihtilafını büyütmek ve kışkırtmakla suçlamıştır.
ABD’nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee.
Mike Huckabee, Trump’ın kabinesinde yer almasa da ABD’nin İsrail Büyükelçisi olarak Ortadoğu ve Kürtler konusunda önemli bir profil ve Kürtlere güçlü desteğini ifade eden bir siyasetçidir.
Ortadoğu’da Kürtlerin müttefiklik rollerini vurgulayan ve güçlenmelerini savunan Huckabee, özellikle IŞİD ve Türkiye’nin Kürtlere yönelik saldırılarında ve 2019’da Trump’ın Erdoğan’a Rojava Kürdistanı’nın kısmi işgaline yeşil ışık yakan politikalarını eleştirmiştir. Huckabee, Kürtlerin bölgede özgürlük ve ABD’ye sadakat değerlerini paylaşan az sayıdaki müttefikten biri olduğunu vurgulamakta ve müttefik olarak güvenilirliklerini İsrail’inkine benzetmektedir.
2014’te Arkansas Valisi iken, IŞİD’in Kürtlere saldırısı yeni başladığında, dönemin ABD Başkanı Barack Obama’ya Kürtlere silah ve mühimmat yardımı yapılması çağrısında bulunmuştur. Huckabee, ABD’nin Kürtleri “pantolonlarını ayak bileklerine kadar indirerek, kendilerini savunamayacak durumda bırakmaması” gerektiğini belirtmiştir.
2019’da Donald Trump’ın emriyle ABD askerlerinin Rojava Kürdistanı’ndan çekilme kararına karşı çıkan Huckabee, X sosyal medya hesabından şu mesajı paylaşmıştır: “Genel olarak dış politika konusunda @POTUS’u destekliyorum ve askerlerimizin diğer ulusların savaşlarına katılmasını istemiyorum. Ancak Kürtleri terk etmek büyük bir hata. Onlar asla bizden kendi savaşlarını yapmamızı istemediler. Sadece kendilerini savunmaları için araçlar vermemizi istediler. Sadık müttefikler oldular. Onları terk edemeyiz.”
Huckabee, Irak ve Suriye’de Kürt halkına daha fazla özerklik tanınmasını savunuyor. Bu parçalardaki Kürt özerkliğinin, etnik gerilimleri azaltarak sadece Kürtlere değil, komşu ülkelere de fayda sağlayacak daha istikrarlı yönetim yapılarına yol açabileceğine inanıyor. Huckabee, geniş özerkliğe sahip bir Kürdistan’ı, tarihsel olarak istikrarsız bir bölgede istikrar sağlayıcı bir güç olarak görüyor.
“Trump’ın ikinci döneminde Kürt politikası: İsrail mi, Türkiye mi?” yazımda, Donald Trump’ın Kürtler ve Kürdistan politikalarının yalnızca kendi kişisel görüşleri ile sınırlı kalmayacağını, aynı zamanda kuracağı hükümet kabinesinin ve ABD müesses nizamının da belirleyici bir rol oynayacağını vurgulamıştım. Trump’ın İsrail yanlısı profillere kabinesinde yer vermesi göz önüne alındığında, Demokratlara kıyasla İsrail’e daha güçlü bir destek vereceği öngörülüyor.
Bununla birlikte, Trump’ın öngörülemeyen davranışları ve “Önce Amerika” politikasına olan bağlılığı, ani politika değişikliklerine yol açabilir. Bu da mevcut ittifakları ve bölgesel dengeleri derinden etkileme potansiyelini tetikleyebilir ve Ortadoğu’daki güç dengelerini yeniden şekillendirebilir.
Trump’ın ilk başkanlık döneminde, dış politika konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle birçok üst düzey yetkili görevden ayrılmıştı. Trump ile yollarını ayıranlar arasında Başkan Yardımcısı Mike Pence, ABD’nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Nikki Haley, Senatör Rand Paul, Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ve Senatör Ted Cruz gibi isimler vardı.
İkinci dönemde de benzer bir ayrışmanın Ortadoğu, İsrail, İran, Türkiye, Irak ve Suriye’ye yaklaşımda yaşanması olasıdır. Şuan Trump’ın kabinesine aldığı yukarıda ismi geçen siyasi profillerin hepsi 2019’da Trump’ın Rojava Kürdistanı’ndan ABD askerlerini çekmesini eleştirmişti. Rojava Kürdistan’ında ABD askeri varlığının geleceğine ilişkin kabine üyelerinin mi Trump’ın çizgisine geleceği, yoksa Trump’ın mı kabine üyelerinin çizgisine geleceğine ilişkin bir öngörüde bulunmak şu an zordur.
Trump’ın Cumhuriyetçi Parti içindeki artan siyasi nüfuzu, bu kez dış politika üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmasına imkan tanıyabilir. Kürtler açısından bakıldığında, ABD’nin mevcut Ortadoğu politikasındaki statükocu siyasetinden ziyade, İsrail’in bölgede uygulamaya koymaya çalıştığı stratejilerin ve ABD’nin İran üzerinde “Azami baskı politikası”nı uygulama ihtimali, Kürtlerin lehine sonuçlar doğurabilir.
Trump’ın Kürtler ve Kürdistan meselesinde müttefikleri İsrail, Türkiye, Irak ve Kürtler arasında nasıl bir denge kuracağı önemlidir. ABD askeri varlığının Eylül 2025’de Bağdat ve çevresinden, IŞİD’in hala tehdit oluşturup oluşturmadığı değerlendirildikten sonra da 2026 sonunda da Güney Kürdistan’dan tamamen çekilip çekilmeyeceğine karar verilecektir. Bu, ABD’nin Ortadoğu ve Kürtler siyasetinde belirleyici bir işaret fişeği olacaktır.
Eğer ABD, askeri varlığını Güney Kürdistan’dan tamamen çekerse, bu durum Rojava Kürdistanı’ndan da çekilme anlamına gelebilir. İşte burada İsrail’in ve ABD’de kabine, Kongre ve Kürt dostlarının, ne derece Trump üzerinde etkili olup olmadığı ortaya çıkacaktır.
X: @cetin_ceko