Serrnewe, “serr+newe” sözcüklerinden oluşan bitişik bir kelime olup kürdçenin kirdî/dimilî/zazakî lehçesinde “yeni yıl” ya da “yıl başı” anlamına gelir, kurmancî lehçesinde ise “sersal” ya da “serê salê” olarak adlandırılır. Çocukluk dönemi derken de, altı yedi yaşlarından yani 1970’in başlarından bahsediyorum.
Bizim o taraflar biraz dağlık olduğu için, köy yolları tekerlekli araçların ulaşımına pek uygun değildi, yollar henüz yeni yeni yapılıyordu. Hatırladığım kadarıyla tekerlekli araçlar çok seyrek köye gelirdi, hele bir de karlı ve yağışlı havalarda araçların gelebilmesi mümkün değildi. O zamanlar çok kar yağardı, bazı yıllar iki üç metre ve hatta daha da fazla kar yağabilirdi. Serrnewe dediğimiz yeni yıl, genelde yoğun kar yağışlarının olduğu zamana denk geliyordu. Bizim yeni yıl kutlama tarihi, Rumi takvime göre yani Miladi takvimden on üç gün sonra olurdu. Kar yağışının meydana getirdiği bütün zorluklara rağmen, hem bizde hem de çevre köylerde yeni yıl kutlamaları sabırsızlıkla bekleniyordu. Serrnewe, Newroz, Kormişkanî (Mûşanî), Bestimbihar (Basımbar, Besimbihar) ve Hewtemal gibi özel günlerin kutlamaları, kültürümüzün önemli bir parçası olup adet ve gelenek haline gelmiştir. Dersim bölgesindeki Kürdler de yeni yıl kutlamalarını Gaxan (Goxend) olarak adlandırırlar ve Gaxan aynı zamanda yılın son ayı anlamında da kullanılmaktadır. Önemli bir milli ve sosyal etkinlik havasında kutlanan bu özel günlerinin gelişi heyecanla beklenirdi. Ekonomik durumuna göre, o gün için her kırd/dimil ailesinin evinde hazırlıklar yapılır; evler temizlenir, özel yemekler ve içecekler hazırlanır, farklı mizansen oyunlar sergilenirdi.
Önce yemeklerden başlarsak, bugüne özel yapılan ağır yemekler olurdu. Yemeklerin yanında çerez ve tatlı olarak da ceviz, badem, kavrulmuş nohut ve kabak çekirdeği, pestil, beni dediğimiz badem veya ceviz sucuğu, kuru incir, kuru dut, kabak tatlısı ve mewîj (eşkij) dediğimiz kuru üzüm olurdu. Bizim taraflarda genelde “Bınadır” ve kimi yerlerde de “Heşe” ya da “Kate” denilen ve içerisinde ağırlıklı olarak kavurma ve soğan olan bir çeşit taş fırın ekmeği yapılırdı. Bınadır, “adırgan” veya “tıfık” ya da “kuçık” denilen, bugün kullanılan şömineye benzer ve alt kısmında büyük yassı bir taş olan, hem ısınmak hem de yemek pişirmek için kullanılan bir ev içi ocağında pişirilirdi. Bu yemek hazırlanırken yeni yılın kimlere şans getireceğini tahmin etmek için, içerisine bir yüzük veya çeyrek altın bırakılırdı. Bınadır piştikten sonra, dilimlenip diğer yiyeceklerle birlikte sofraya konulurdu, dilek tutulup hep birlikte yemeğe başlardılar. İnanışa göre kimin tabağında veya lokmasında yüzük ya da çeyrek altın çıkarsa, yeni yılda onun dileği gerçekleşeceği anlamına gelirdi. Dilek ve şans getireceğine inanılan aynı kıymetli metaller, “kutlık” dediğimiz içli köfte ya da “patila” dediğimiz gözleme yapılmış ise onların içine de konulurdu. Şiv ya da şamî dediğimiz akşam yemeklerinden sonra sıra müzik, hikâye ve oyunların sergilenmesine geliyordu.
O zamanlar köylerimizde televizyon, radyo vb. iletişim araçları olmadığı için yılbaşı eğlencesi olarak; çeşitli makamlardan şarkılar söylenir, govend tutulur ve hikâyeler anlatılırdı. Genel olarak gençler ve orta yaşlılardan oluşan gruplar tarafından çeşitli mizansen oyunlar sergilenirdi; “Veyvek û Kose”, “Kalûkundir”, “Bûk û Zava” ya da diğer bir deyişle “Kosegelî” bu oyunların başında gelirdi. “Veyvek û Kose” ya da “Kalik” oyunu, sekiz-on kişilik ve hatta daha fazla olan kalabalık bir gurupla sergilenirdi. Oyunda yer alanlardan baş aktör “Kalik” veya “Kose” denilen yaşlı bir adam ve onun genç hanımı kılığına girmiş iki baş aktör, kaval ve def çalan iki müzisyen ve şarkı söyleyen bir dengbêj ve bunların yanı sıra isten makyaj yapmış, farklı renk ve özelliklerde eski püskü elbiseler giymiş, halkı güldürmek için şaka ve komik hareketler yapan bir gurup oyuncudan ibaretti. Bu tür kutlamalar sadece köyün içiyle sınırlı kalmıyordu, bulunduğu yerden kilometrelerce uzakta olan köylere dahi gidiliyordu. Bahsettiğim dönemde, hatırlıyorum bizim köyden (Hopê) 7-8 kilometre uzakta olan Qulbin’den bir gurup bizim köye gelmişti, onların o zamanki hareketleri ve oyunları bizi çok eğlendirmişti.
Grup bu oyunları ve eğlenceleri sergiledikleri her ev sahibinden “geşt” adıyla yılbaşına özel hazırlanmış yemeklerden, ceviz, badem, pestil, beni, tere yağı, nohut, un, mewij, awar vb. gibi yiyecekler isterdi. Toplanan un tereyağıyla kızartılarak “Ardûron” denilen bir çeşit helva yapılırdı. Gece yarısına kadar süren bu kutlamalar sonrasında, toplanan yiyeceklerle beraber bir evde buluşulurdu ve paşiv yerine geçmek üzere bu yiyeceklerle yeni bir sofra kurularak şarkılar, oyunlar ve govend eşliğinde bu kutlamalar gece geç saatler kadar devam ederdi.
* * *
Yeni yıldan bahsederken bir konu da, özellikle ellili yaşlar ve üzerinde olan azımsanmayacak bir kesimi ilgilendiren “01.01. …” doğumlu Kürdlerdir. Ben kendim de “01.01. …” doğumlu Kürdlerden biriyim fakat diğerleri gibi “01.01. …” benim de gerçek doğum günümü ve ayımı yansıtmıyor. Son yıllarda bu konu basına ve sosyal medyaya da yansıdığı için, bu konuyla ilgili birkaç söz söylemek isterim. Bahsettiğimiz yaş aralıklarındaki Kürdlerin, neden önemli bir kesiminin doğumu 01.01. olarak başlıyor? Geçmişten beri bu konuya dair edindiğim bilgiler ve tespit ettiğim bazı sonuçları maddeler halinde aktarayım:
1- Doğum tarihi “01.01….” ile başlayanlar, özellikle kırsal kesimde oturan Ķürdler arasında çoktur. Çünkü 1980’lerin ilk yarısına kadar Kürd nüfusunun büyük bir kısmı köylerde yaşamaktaydı. Köylerde ve birçok ilçede sağlık kurumları olmadığı için, çocukların doğum kaydı gecikmeli yapılıyordu ve o zamanda doğum tarihleri tam olarak belirlenemiyordu.
2- Bahsedilen döneme kadar kırsal kesimdeki Kürd toplumu içerisinde egemen ve itibarlı olan dil Kürdçe idi, askerlik yapmış, medrese veya ilkokulu okumuşların haricinde pek az bir kesim Türkçe konuşabiliyordu. Kürdçe de yasak olduğu için, devlet memurları ve kurumlarıyla pek muhatap olmak istemiyordular. Bundan dolayı çocukların nüfus kaydı toptan yapılıyordu ve kayıt esnasında Miladi takvime göre gün ve ay itibarıyla doğru tarih verilemediği için, çoğu zaman oradaki memurun inisiyatifiyle kolay yol tercih edilerek “01.01. …” tarihi yazılırdı.
3- Cumhuriyet öncesi ve sonrasında Kürdlere yüklenen ağır vergiler, uygulanan baskılar ve cezalar nedeniyle, kırsaldaki Kürdler genelde devlet memurları ve kurumlarıyla ilişki kurmaktan kaçınmışlar.
4- Zorunlu askerlikten ve askerlik süresi boyunca kendilerine reva görülen muameleden kaçındıkları için, genel olarak çocuklarını ve özellikle de erkek çocuklarını kaydetmek istememişler.
5- Büyük bölümü kırsalda yaşayan ve pek fazla olmasa da bir kısmı da henüz göçebe hayatı yaşayan Kurdlerin yaşamında zaman mefhumu, genel olarak tabiat olayları ve mevsimlerin değişimine göre ölçüldüğü için, çoğu zaman çocukların doğumu gün ve ayı belirtilmeden mevsimlere göre ya da gerçekleşmiş önemli toplumsal ve tabiat olaylarına göre hesaplanırdı.
6- Kürdler, Rumî takvimi Kürdistan coğrafyası ve iklim koşullarına daha uygun gördükleri için, Cumhuriyet sonrasında da yaşam ilişkilerinde hep bu takvimi izlemişler. Cumhuriyet ilanından sonra devletin resmi olarak benimsediği Miladi takvim ile Rumî takvim arasında 13 günlük fark vardır. Rumî takvim, Miladi takvimi 13 gün geriden izlediği için, zaman hesaplamalarında ve takvim dönüşümlerinde farklı sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Bütün bu sıraladığımız nedenler yan yana getirildiğinde ve buna görevini yeterince takip etmeyen sorumsuz memurlar da eklenince, böyle bir tablo ortaya çıkmış.
* * *
Mevzu geçmiş ve gelecek zamanın bir kesişimi olan yeni yıl olduğu zaman, ister istemez genel olarak geçen ve gelecek olan yıla dair düşüncelerimiz ve beklentilerimizle ilgili de birkaç söz söylemek gerekir. Kanımca genel olarak Dünyayı, özel olarak da bölgemiz Ortadoğu ve Kürdleri ilgilendiren ve etkileyen en önemli iki mesele; devam etmekte olan Rusya-Ukrayna savaşı ve 7 ekimde ani bir saldırıyla başlayan vekil Hamas-İsrail savaşıdır. Vekil derken, kastım İhvan orjinli Hamas’ın İran merkezli Mukavemet Cephesi’nin bir üyesi olarak bu savaşı başlatmasıdır. Dünya genelinde halihazırda bu iki sorun temelinde konumlanan mevcut pozisyonlara ABD-Çin büyük rekabetini de eklediğimizde, peyderpey şekillenmekte olan siyasal ve askeri saflaşmalar dünyayı ve bölgemizi her zamandakinden daha çok yeni bir büyük Dünya savaşının eşiğine getirdiği apaçıktır.
Diğer bir mesele ise, özel olarak Irak’ın ve Güney Kürdistan’ın, daha geniş bir çerçevede bakıldığında ise her biri Kürdistan’ın bir parçasını egemenliğinde bulunduran İran, Türkiye ve Suriye gibi bölge devletlerinin siyasetlerinde önemli bir yer tutan Kürdler ve özelde ise Kerkük’tür. Yaklaşık yüz yıldır bütün Irak hükümetleri ve özellikle de Baas rejimi döneminde uygulanan bütün Araplaştırma politikalarına rağmen Kerkük’te nüfus çoğunluğunu oluşturan Kürdler, kendi aralarındaki bölünmüşlük ve çelişkilerden dolayı, 18 Aralık’ta gerçekleşen vilayet meclisi seçimlerine ortak bir listeyle giremedikleri için, 2017’den beri Arap işgali altındaki Kerkük’te gerekli başarıyı elde edememiş ve oylarının büyük bir kısmı boşa gitmiştir. Kürdler ortak bir listeyle seçime katılmış olsaydılar, kanımca 16 kürsüden oluşan il meclisinin 9 kürsüsünü kazanabilirdiler. Ne gerekçeler ileri sürülürse sürülsün, meydana çıkan sonuç, başta Kürdistan Hükümeti olmak üzere seçime katılan bütün Kürd partilerinin kaybettiğinin ispatıdır. Böyle giderse, Federe Kürdistan Bölgesi’nin, 2005’te oluşturulan yeni Irak anayasasıyla onaylanan siyasi kazanımları dahi gün geçtikçe erozyona uğrayacak ve Kürdler de maaşlarla meşgul edilecektir. Bu gidişat Federe Kürdistan Yönetimi’nin kazanımlarını bir bütün olarak riske atmaktadır. Her şeye rağmen dünyadaki ve bölgedeki gelişmeler, Ortadoğu’nun mevcut statüsünü kökten sarsacak bir yöne gidebilir, Kürdler böyle bir durumda değişime hazırlıklı olurlarsa kazançlı çıkmaları büyük ihtimaldir.
Sonuç olarak, bütün olumlu ve olumsuz öngörülerimize rağmen, 2024’ün bütün insanlığa barış, refah, daha adil ve insan onuruna yakışır güvenli bir yaşam getirmesi ümidiyle diyorum:
Serrnewyê şima pîroz bo!
Sersala we pîroz be!
Sersaltan pîroz bî!
Yeni yılınız kutlu olsun!