Yeni bir yıl, süregelen yaşamın hem yenilenmesini, hem de eskimesini içermektedir.
Yaşama yön vermek, müdahaleci olmakla ilişkilidir. Temenniler ancak bir niyet belirtisidir. Aslolan ve hayata yön veren şey, pratik faaliyettir.
2015 Yılını sadece ‘’kader’’imizin değiştirilemez önyargısı ile mi değerlendireceğiz; yoksa, bir ‘’yeniden yapılanma’’ süreci olarak görüp tespit ettiğimiz amaca ulaşmak için bütün gayretimizle çalışacak mıyız?
Önümüzdeki beş yılın, 10 yılın sonunda ‘’keşke’’lerle yoğrulmuş ‘’değerlendirmeler’’le, yeni beş yıllar ve on yıllar kaybetmemek için bugün neler yapmalıyız?
Bazen küçük bir adımın büyük tarihsel dönüşümlerin başlangıcı olduğunu biliyoruz; insanlık tarihi bunun örnekleriyle dolu.
O halde soru şudur: 2015 yılında ne yapmalıyız?
Bugün Kürdistan toplumu ve ulusal-siyasal güçleri olarak ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal, düşünsel, kısacası insani etkinlik açısından büyük bir tahribat ve erozyon ile karşı karşıya olduğumuz açık bir gerçektir.
İşimiz zor; ama bir o kadar da kolaydır. Bu anlamda, savunduğumuz perspektifin yaşam bulması için göstereceğimiz çaba ve istikrarlı çalışma, söylediğimiz şeylerin doğruluğu kadar önem taşımaktadır. Yıllardır söylenip de yapılmayan, ya da yapılamayan bir çok doğrunun, bugün yeniden tırmanmak zorunda olduğumuz bir dağ gibi önümüzde durduğunu bilerek yola koyulmalıyız.
Biliyoruz ki, her boyutuyla özgürlüğe susamış Kürdistan toplumunun, bu anlamda doğru düşünce ve eyleme, işin bilincinde olan kadro ve bu kadrolar eliyle hayata geçirilecek doğru yöntem ve araçlara ekmek ve su kadar ihtiyacı vardır.
Kürdistani eksende örgütlü siyasal mücadele geleneği olarak 100 yıldır savunula gelen ve pratikleşen emekler yok sayılarak, siyaset ve örgütlenme zemininin 100 yıl önceki tartışma zeminine geriletilmesi, Kürdistan’daki mücadelenin gelişim düzeyine ters orantılı bir frenleme mekanizması rolünü oynamaktadır.
Kürdistan ve Kürt milleti gerçekliğini, Kürt ulusunun kendi geleceğini özgürce belirleme ve kendi kendisini yönetme hakkını, Kürdistan eksenli siyasal örgütlenme tarzını bir tarafa bırakarak geliştirilecek her siyaset, çözümsüzlüğe güç katmaktan öte bir rol oynamayacaktır. Bu da zaman ve emek kaybı anlamına gelecektir.
Kürt ve Kürdistan sorununa, Kürtlerin birliği olmaksızın doğru zeminlerde çözüm bulunamayacaktır. Bölge devletleriyle, Kürdistan dışındaki güç ve kesimlerle ilişkileri, Kürtlerin iç birliğinden daha değerli gören her siyaset tıkanmıştır, tıkanmaya da devam edecektir. Önce Kürtlerin birliği, sonra dış ittifak ve ilişkiler… Bu prensip yolumuzu şaşırmamızı engelleyecek önemli bir pusula işlevi görecektir.
Dört parçadaki Kürdistanlılar olarak, öncelikle birbirimizi kabullenme, karşılıklı saygı ve birbirimize zarar vermemeyi esas almalıyız.
Tüm sorunlarımızı masaya yatıracağımız bir araç oluşturmalıyız. Bu ‘’Kürdistan diyalog, işbirliği ve ulusal strateji geliştirme konferansı’’ olabilir.
Bu konferansta öncelikle neyi nasıl ve niçin yapacağımızı tartışmalı ve sonuçlar çıkarmalıyız. Mevcut realitemize uymayan ‘’Ulusal Kongre’’ vb. girişimler yerine, bir Konferanstan başlamak daha çözümleyici olacaktır.
Ayrıca, 2 yıldır ‘’çözüm süreci’’ adı altında Türkiye Devleti ile görüşen PKK, bugüne kadar hiçbir Kürt parti, grup ya da kesimine bu görüşmeler hakkında herhangi bir bilgi vermemiş, görüşmemiş, hatta onları yok saymıştır. PKK, ne ilginçtir ki ‘’ulusal kongre’’den en çok söz eden taraftır. Sormak lazım, devlet ile görüşüp, sorunun esas muhataplarından biri olan Kürt siyasal kesimleriyle görüşmeyerek, onlarla ortak bir ‘’çözüm programı’’ oluşturmayarak mı ‘’ulusal kongre’’ toplanacak?
Bugün artık konfederal ya da bağımsız devlete doğru yürüyen Güney Kürdistan Federe Devleti, tüm Kürtlerin tarihsel bir kazanımıdır, Kürtler için yeni bir dönemin başlangıcıdır. Bunu korumak ve geliştirmek, tüm dünya Kürtlerinin desteğini alarak, öncelikle Güney Kürdistanlıların gerçekleştirebilecekleri bir görevdir.
Güney Kürdistan’lı tüm parti ve toplumsal kesimler, parlamentosuyla, hükümetiyle, ordusuyla, istihbaratı ve ekonomisiyle, bütün bu kurumların Kürdistan’ın ortak kurumları olduğu konusunda geri dönülmez bir mutabakat içinde olmalıdırlar. Artık her partinin ‘’bir devlet’’çik gibi davrandığı tarz tarihe gömülmelidir. Bu yapılmaksızın devletleşmek mümkün olamayacaktır.
Güney Kürdistan sosyal adaletin, etnik, dinsel, mezhepsel ve sosyal özgürlüğün, katılımcı demokrasinin, yerinden yönetimin bir yaşam tarzına dönüştüğü, bölgenin örnek bir ülkesi olabilmelidir. Yeni kurulan bir ülke ve devletin , eski kötü örneklerine göre değil, çağdaş değerleri kendi kültürel değerleriyle bütünleştirmiş olarak hareket etmesi gelişme şansını yükseltecektir.
Güneybatı Kürdistan’da (Rojava) artık geri dönülmez bir şekilde, ortak bir Kürdistani yönetim oluşturulmalıdır. Tek parti yönetiminin hiçbir sorunu çözemeyeceği ve daha da kangrenleştireceği artık görülmelidir. Dihok Mutabakatı, başkalarının ‘’zorlamasına’’ gerek duyulmadan uygulanması gereken bir ulusal politika olarak kabul edilmelidir. Önce Kürtler arası birlik, sonra, bölgesel ve uluslararası bir ortak siyaset… Bunun dışındaki her ilişki ve yol, zarar vericidir, sonu çıkmaz sokaktır.
Doğu Kürdistan uzun bir dönemdir sessiz. Bunun birçok nedeni var elbette. Ama artık, orada da bir hareketlilik gözlemleniyor. Ülkemizin bu parçasında da her şeyin başı, ulusal birlik olmalıdır. Tüm Kürdistanlı siyasal oluşumlar, ortak bir strateji temelinde hareket birliğini sağlamalıdırlar.
Kuzey Kürdistan’da, şeffaflıktan uzak, kapalı kapılar ardında, tüm ulusal-siyasal güçlerin bilgisi dışında, belirsizliklerle yoğrulmuş bir ‘’süreç’’ yaşanıyor. Türkiye’de bazı kesimler, ‘’aslında değişim için zemin hazırlanıyor; bu meseleyi çözmek kolay değil, zaman ister’’ deseler de, tüm veriler, Türkiye Devletinin , ‘’üniter devleti’’ yeni koşullara göre ,’’en az zararla’’ yeniden organize etmek için zaman kazanmak amaçlı bir siyaset izlediğine işaret ediyor. Kürt ve Kürdistan sorununu gerçekten de çözmeye dönük bir iyi niyet görünmemektedir.
PKK’nin bu süreçteki tutumu çok önemlidir. İmralı’da Öcalan ekseninde MİT kanalıyla sürdürülen görüşmelerde ne oluyor, ne bitiyor, pek bilinmiyor. Sorunun ‘’PKK’nin silahsızlandırılması yerine, çatışmasızlık ortamının kalıcılaştırılması’’ eksenine kaydığı görülmektedir. Çatışmasızlık ortamının devamı bir kazanımdır. Sorunun diyalog ve siyasal yollarla çözülmesi bizim de destekleyeceğimiz bir yaklaşımdır.
Bugün gerek devlet yetkililerinin açıklamaları, gerekse Öcalan, PKK ve HDP yöneticilerinin açıklamaları, Kürt ve Kürdistan sorununun çözümü anlamında, ‘’üniter devlet’’, ‘’ortak vatan’’, ‘’demokratik cumhuriyet’’ söyleminin dışında gerçek anlamda sorunun çözümünü amaçlayan bir çerçevenin olmayacağını göstermektedir.
Bu durumu kimileri, ‘’taktik’’ bir durum olarak yorumlamaktadır. Bu kesimler, ‘’Devlet, Öcalan ve PKK’nin kamuoyunu daha köklü bir çözüme hazırladıklarını, bu sürecin de onun zeminini hazırlama süreci olduğunu’’ söylemektedirler. Kimileri için de, zaten ‘’Kürdistan eksenli siyasetin ve ’ulus devlet ‘lerin dönemi bitmiştir’’.
Kapalı kapılar ardındaki planlamalar ne olursa olsun, Kürtlerin ulusal varlığı, Kürdistan gerçekliği ve Kürt ulusunun kendi geleceğini tayin hakkı, ne ‘’taktik’ , ne de ‘’reel’’ bir gerekçeyle reddedilemez, hasıraltı edilemez. Kürt ve Kürdistan sorunu, bir ‘’ekonomik kalkınma, demokratikleşme, insan hakları, güvenlik, Türkiye vatandaşlığı, kültürel haklar’’ sorunu ile sınırlandırılamaz. Böylesine dar bir çerçeveye hapsedilmiş hiç bir çözümün sonuç alamayacağı açıktır ve toplumda bir karşılığı da yoktur.
Bugün, ‘’çözüm süreci’’ olarak ifade edilen süreç böylesi bir zeminde yürütülüyorken, ne yazık ki, Kuzey Kürdistan’da ulusal birliğin öznel gerçekliği de alabildiğine zayıftır, umut vermemektedir. Birliğin hangi siyasal programla yapılacağı da tartışma konusudur.
Bir tarafta ‘’ortak vatan, demokratik cumhuriyet’’ diyen bir PKK, HDP gerçekliği var; diğer tarafta da ‘’Kürtlerin kendi geleceklerini tayin hakkı, Kürdistan’a siyasal statü’’ diyen siyasal parti ve gruplar var.
Bir tarafta Kürdistan toplumunun önemli bir kesiminden destek alan bir PKK, bir tarafta toplumun küçük bir kesiminden bile şimdilik destek bulamayan diğer kesimler.
Bu uçurum, aynı zamanda birliğin de öznel zeminlerini alabildiğine zayıflatmaktadır. PKK birlik denilince, ‘’kendisi ihtiyaç duyduğu zaman, herkesin PKK şemsiyesi altında bir araya gelmesi’’ni anlamaktadır.
PKK dışındaki siyasal oluşumlar da bölük pörçük ve güçsüz bir tablo sergilemektedirler.
Açıkçası bu manzara dikkate alındığında, Kuzey Kürdistan’da hem ‘’ulusal birliğin muhatapları kimlerdir?’’, hem ‘’ulusal birlik hangi programla yapılacaktır?’’, hem de ‘’bu güçler arası dengesizlikle bu birlik nasıl oluşacaktır?’’ sorularının cevapları havada kalmaktadır.
Bu sorulara cevap ararken, atılması gereken ilk adımlardan biri, kesinlikle, ‘’iç çatışmaları’’ körükleyecek her türlü tutumdan kaçınmaktır. Kürtler arası düşmanlıkları tahrik edecek her türlü söylem ve siyasetten uzak durmak gerekir. Her zaman diyalog yollarını canlı tutmak gerekir. En küçük bir konuda bile olsa, birlik, ortak adım zemini varsa, bunu sıcak bir şekilde hayata geçirmek lazım. Birlik zeminlerini sürekli canlı tutmakta büyük yarar olduğunu bilmek lazım.
Kuzey Kürdistan’da ulusal birliğin altyapısını oluşturacak en önemli adımlardan biri de, PAK’ın baştan beri ifade ettiği güçlü bir Kürdistani parti projesidir.
Kuzey Kürdistan’da yeni dünyanın, Kürdistan halkının ihtiyaçlarını kavrayan ve buna göre yeni politik çözümlerle yeni bir yol açmaya evet diyenlerin, kendi kendilerine bile cevap veremedikleri dağınıklığın nedenlerine boğulmadan, birleşmenin yol ve yöntemlerini araştırmakta yoğunlaşmaları lazım.
Siyaset ve düşünce eksenleri birbirlerine yakın en geniş Kürdistani potansiyel, her gün daha da parçalanmaya yol açan üslup ve pratikler üreteceğine, aklıselim bir yaklaşımla birleşmenin çarelerini araştırıp bulmanın yaşamsal önemde olduğunu fark etmek zorundadırlar. Üç ya da beş sene sonra ‘’keşke’’ dememenin yolu, bugünden tüm önyargıları bir tarafa bırakarak samimi ve pratik adımlar atmaktan geçer. Yamalı bohça oluşturmaktan söz etmiyorum tabii ki. Ama aynı ve benzer olanların birleşmesi; birleşmeye değişik nedenlerle şimdilik uzak olanların da, geleceğe zemin hazırlama anlamında daha özgün ilişki ve platformlar oluşturmaları gerektiğini düşünüyorum.
Herhangi bir partide ya da değişik partilerde birlikte çalışmış, başkanlık, başkan yardımcılığı ya da yöneticilik yapmış, yapabilmiş, birlikte siyaset üretmiş kadroların, neredeyse aynı programla, bugün ayrı ayrı partilerin başkan ve yöneticileri olarak kitlelerin karşısına çıkmalarını açıklayabilecek hiçbir ‘’bilim yöntemi’’ yoktur diye düşünüyorum. Zaten yapılan açıklamalar inandırıcı da olmuyor.
2015 Yılında artık yeter demek lazım. PAK bu yolda tarihi bir adım, tarihi bir kazanımdır. Bunu daha da geliştirmemiz gerekir. Hangi gelenek, hangi grup, hangi sosyal kesim, hangi etnisite, din ve mezhepten olursak olalım; ’’Yok birbirimizden bir farkımız’’ diyorsak, ‘’lafı fazla uzatmadan’’, ‘’bir olmanın’’ adımını atmalıyız.
Kimsenin kimseyi ‘’kendi evine’’ çağırmadığı bir rahatlıkla, herkesin ortak bir havuza akacağı yeni bir kültür gerekir. Bunun dışındaki yaklaşımlar, zaman kaybı ve tarihsel sorumlulukların göz ardı edilmesinden başka bir şey olmayacaktır.
Kuzey Kürdistan’da ulusal birliğin en önemli güvencelerinden biri de böylesi bir adım, böylesi güçlü bir oluşum olacaktır. Kuzey Kürdistan’da oluşacak böylesi güçlü bir oluşum, Güney Kürdistan Federe Devleti’nin de, Rojava ve Doğu Kürdistan’daki Kürdistani hattın da elini güçlendirecek önemli bir faktör olacaktır. Dört parçada ulusal işbirliği ve ulusal stratejinin de doğru zeminlerde gelişmesinde önemli bir aktör rolünü oynayacaktır.
Kürdistan toplumunda yeni dinamikler oluşmuştur. Kürt ve Kürdistan davasına inanan, kendisini yetkinleştirmiş, toplumun değişik kesimlerinden arayış içinde olan geniş bir potansiyel vardır. Toplumun her kesiminde, mevcut gidişata hayır diyen, tıkanmışlığı aşma ihtiyacı duyan, değişim isteyen geniş bir potansiyel mevcuttur. Bu potansiyelin bir sinerjiyle bir araya getirilmesi gerekmektedir.
Her şeyin başı kararlı, istikrarlı ve sabırlı çalışmadır. Hem Kürdistan davasının esaslarını ayakta tutmak, hem de bugüne dair ulusal ve toplumsal sorunlara çözümler geliştirmek lazım. Halkımıza kendimizi anlatmamız lazım. Toplumun en ücra köşelerine kadar diyalog geliştirmemiz lazım. Gücümüzü ve gerçekliğimizi bilerek, abartmadan, birileriyle rekabete girme sevdasına kapılmadan, en küçüğünden en büyüğüne kadar hiç bir işi küçümsemeden, sürekli bir siyasal üretim içinde olmak gerektiğini bilmemiz lazım.
2015 Yılı PAK’ın Kürdistan toplumunu ve siyasetini yeniden örgütleyeceği bir yıl olacaktır.
PAK yönetici, üye ve taraftarları, Kürdistan toplumunda yarattıkları ilgi, heyecan ve umuda denk düşen bir pratik sergilemenin tarihsel görev ve sorumluluğuyla karşı karşıya olduklarının bilinciyle hareket etmelidirler.
PAK, hem bir çekim merkezi, hem mütevazi bir katalizör, hem de sabırlı bir birlik örücüsü olarak yoluna devam edecektir. Yeri geldiğinde, iyi niyetin, fedakarlığın, Kürdistani duruşun yeniden üretimi temelinde, bütün yük sadece kendi omuzlarındaymış gibi halkına, ülkesine hizmet edebilen; yeri geldiğinde de, uzun yürüyüşün kararlı bir neferi, bu davanın sahibi olarak samimi ve mütevazi olabilen bir siyasal kültürün adı olmalıdır PAK.
Kürdistan halkı, 200 yıllık bir özgürlük mücadelesinin emeklerini miras edinen doğru bir siyasetin yaşam bulabileceğini yaşayarak görebilmelidir, görecektir. Söylem ve programımıza uygun davranmak başarının ilk anahtarıdır.
Evet, PAK Kürdistan halkının yüreğinin, vicdanının, tarihsel emek ve değerlerinin sesidir.
Kürdistani duruşuyla; özgürlüğü, adaleti, eşitliği, katılımcı demokrasiyi esas alan bağımsız ve kişilikli siyasetiyle , Kürdistan özgürlük mücadelesine yeni bir ruh, yeni bir umut katmıştır PAK.
Evet, PAK’lılar olarak, doğru siyasal ve düşünsel perspektifimiz rehberliğinde, aynılarla bütünleşmeye her zaman açık ve samimi bir yaklaşımla, çalışmak, çalışmak, çalışmak diyerek, yolumuza devam ediyoruz. 04.01.2015
Mustafa Özçelik
PAK (Partîya Azadîya Kurdistanê-Kürdistan Özgürlük Partisi) Genel Başkanı