Alaattin DAMAR
Not: Bu yazı, Kürt entellektüellerine, Kürt aydınlarına ve Kürt siyasi kadrolarına atfen yazılmıştır.
Yönteme dair: yazı yöntemsel olarak üç bölümden oluşacaktır.
1)Modernleşme Ve Milliyetçilik
2)Post-modernizm Ve Milliyetçilik
3)Post-Modernizm Yeni Kürt Ulusal Önderliği Sorunu
A-)MODERNLEŞME VE MİLLİYETÇİLİK:
Şu Günlerde, herhalde gündemin ilk sırasını işgal eden bir sorun. Bu sorunun başlangıcı 19.yy’ın ilk yıllarına kadar gidiyor. Bu yazının amacı, bu sorunu bugünkü yakıcılığı bakımından irdelemek değil; daha gerilere, başlangıç yıllarına giderek, bu güncel olguya ışık tutacak bir sorgulamayı ele almak, o çağda ortaya çıkan milliyetçilikleri bir arada görüp değerlendirmeyi sağlayacak bir sosyolojik denemeye girişmektir. Bu deneme sırasında temel çaba, milliyetçiliği modernizm kavrm ve teorisi ile birlikte ele alıp eleştirmek olacaktır. Sonuçta, bugün ortadoğu ve Kürdistan’ı yeniden kavuran bu sorunun, çıkış yıllarında Batı Avrupa’da görülen dinamiklerden farklı ve hiçte bu kavram ve teorinin doğrusal evrimci açıklamalarına yaklaşmayan, perifere (çevreye) özgü bir görünüm aldığı ortaya çıkmaktadır. Bu bölge ne kapitalistleşmede içine sokulduğu kanal bakımından ne de etnik ve dinsel mozaik bakımından modernite kuramının açıkladığı tarzda ve yollar içinden geçerek uluslaşma noktasına gelmiştir. Bölgemiz (Ortadoğu Ve Kürdistan) içkin doğası, bu türden bir ulusal geometriyi reddediyor. Zira burada bütün halklar, dinler, mezhepler, ekonomiler iç içe girmiştir: herkes birbirinin içindedir. Bu karmaşayı ulus-devletler lehine düzeltecek bir geometri söz konusudur. Ve ufukta böyle bir geometriyi kendi adıyla literatöre sokacak bir “ulusal sorunun post-modern yorumu ve çözümü” ufukta görünmektedir.
Modernleşme, batılı toplumsal bilimciler tarafından bütün gelişmekte olan toplumların, batı toplumlarına benzer aşamalardan geçecekleri anlayışından harketle oluşturulmuş bir kavramdır. Böylece toplumsal değişmenin özel bir görüşe (batılı görüşe) göre ele alınan özel bir durumu (az gelişmişlerin değişmesi) olmaktadır.
Modernleşme, çağdaş toplumun ileri karmaşık bir örgütlenme eşliğinde devamlı gelişen teknolojisinin, (doğal) çevreyi kontrol altına aldığı bir süreçtir.
Moderleşme, tarihsel olarak, 17.yy’dan 19.yy’a kadar Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da geliştirilmiş olan toplumsal, ekonomik ve siyasal sistemlerin, diğer Avrupa ülkelerine ve 19. ve 20.yy’larda da Güney Amerika, Asya ve Afrika kıtalarına yayıldığı bir değişme sürecidir.
Gelişme, Modernleşme ve Sanayileşme vb. her durumda birbirleriyle ilişkili olan bu olgular, genel bir temele yerleştirilebilir. Gelişme, en genelde, topluluk içinde işlevsel rollerin bütünleşmesi ve verimliliğin bir sonucudur. Moderleşme (ise) özel bir gelişme biçimidir. Modernleşme 3 durumu anlatır: parçalarını kaybetmeden kararlı olarak yenileşen sosyal sistem; değişmiş, oynak bir sosyal yapı; ve teknolojik olarak gelişmiş bir dünyada yaşamak için gerekli olan yetenek ve bilgilerin sağlandığı bir sosyal çevreye ihtiyaç duyar. Sanayileşme, modernleşmenin özel bir boyutudur. Toplum içinde stratejik ve işlevsel rollerin üretimle ilişkilendirilmesi olarak tanımlanabilir. Genellikle sanayileşmeden, bir ülkenin modernleşmesi mümkün olabilir; fakat modernleşmeksizin sanayileşmek olanaksızdır.
Sosyolojik bakımdan modernleşme denilince, sanayileşmeye toplumsal ve kültürel bakımdan temel olacak ve Batı Avrupa ile Kuzey Amerika ülkelerine özgü olan kültür ve toplumsal örgütlenme biçiminin anlaşıldığı görülmelidir (ABD, Kanada, Avusturalya, Fransa, İngiltere, İspanya). Daha sonra Orta Avrupa ve kısmen Doğu Avrupa ile Rusya ve Japonya’da görülebilecektir.
Üçüncü Dünya olarak adlandırılan Asya, Afrika, Ve Güney Amerika ülkelerinde, “sanayileşmeden modernleşme” tipi gerçekleşmiş ve halende yürümektedir. Bu ülkelerde görülen modernleşme, siyasal ve kültürel biçimleriyle -tıpkı modernleşme teorisyenlerinin öngördükleri
ve öncelik verdikleri gibi- sınırlıdır. Asya ve Afrika ülkeleri, bu modernleşme sürecine “uluslaşma” ve modern siyasal kurumlar yerleştirme yoluyla girmektedirler. Bu ülkeler, toplum yapılarını dönüştürmek için (ya da “toplum değiştirmek”) için, yeni normların ve değerlerin toplumun aşağı katmanlarına doğru yayılmasına çalışan bürokratik-entelektüel ittifaklar tarafından uluslaşma sürecinin yürütüldüğü ülkeler olarak görülmektedir.
(Makale içerikleri tamamen yazarın sorumluluğundadır. Sitemiz, bu görüşlerden dolayı herhangi bir sorumluluk kabul etmez.)
