Independent Türkçe Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek, 19 Mayıs 2025 tarihli adı konulmamış “açılım” konusunda bir deÄŸerlendirme yaptı: “30 maddede ‘Terörsüz Türkiye’ hedefinde devletin yol haritası, bakış açısı ve kırmızı çizgileri.”
Başlık, yazının ruhunu ve devletin görünüşteki resmi tutumunu yansıtıyor.
Nevzat Çiçek, MİT Başkanı İbrahim Kalın ile sohbetinin özünü ve ana çerçevesini çiziyor.
Yazılanlar bir bakıma devletin “yol haritası” sayılabilir.
Ben, İbrahim Kalın’dan aktarılanları kendimce yorumlama yoluna gideceÄŸim.
Bunu İbrahim Kalın karşıtlığı tarzında değil, devlet zihniyetinin ara sıra baş gösteren bazı açmaz ve çıkmazlarını ortaya koymak için yapacağım.
Kürt halkının evladı ve Kürt siyaset mahallesinin bir tanığı olarak konuya hem içeriden hem de dışarıdan bakmaya gayret edeceğim.
Meselemiz ne salt CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan ne MHP lideri Devlet Bahçeli ne DışiÅŸleri Bakanı Hakan Fidan ne de MİT BaÅŸkanı İbrahim Kalın’dır; üst düzey yetkililerin ortaklaÅŸa hazırladıkları “devlet projesi”dir.
Nevzat Çiçek, bu projeyi şu şekilde özetledi:
Gördüğüm kadarıyla silah bırakma noktasında komşu ülkelerle bir mekanizma kurulmuş durumda. Millî İstihbarat Teşkilâtı bünyesinde yoğun çalışmalar yapılıyor. Sürecin içeride ve dışarıda enfekte edilmemesi için gerekli önlemler alınmış durumda. A-B-C planları da hazır. 2013 yılında yaşanan olumsuzlukların hepsi masaya yatırılmış durumda. Devlet ne istediğini, gelecek inşasını, bölgesel ve uluslararası güçlerle örgütten isteklerini ve kırmızıçizgilerini çok net belirtmiş.
Bazı genel doğrular
Sürece ilişkin 30 maddede geçen bazı tespitleri mercek altına alabiliriz.
Kalın’ın deÄŸindiÄŸi genel doÄŸrular ve isabetli tespitlerden baÅŸlayalım:
- PKK’nın silah bırakması bir süreç deÄŸil. Sürece bir bütün olarak bakılmalı… Silah bırakma bunun en önemli adımı olsa da bütün adım bu deÄŸil.
- PKK’nın silahsızlanması ve örgütün kendini feshetmesi önemli; daha önemli olansa bu süreçte bunun yerine ne koyacağımız meselesi. Bu ve benzeri örgütlerin tekrar oluÅŸmaması, zeminin kurutulması açısından yapılması gereken iÅŸler. Ve bu baÄŸlamda kimyayı bozmadan Türkiye’nin en büyük eserini inÅŸa etmek.
- DEM’in daha cesur hareket etmesi, politika üretmesi ve süreçte özgür hareket etmesi kıymetli ve deÄŸerlidir…
- Zamanı geldiÄŸinde güvenlik bürokrasisince CHP Genel BaÅŸkanı baÅŸta olmak siyasilere bilgilendirme yapılacaktır. Özgür Özel’in sürece karşı negatif tavır geliÅŸtirmemesi kıymetlidir ve toplumsallaÅŸma adına çok deÄŸerlidir.
- Suriye’de Kürtlerin karar alma ve karar verme süreçleri içerisine girmesiyle birlikte onların da rahatlayacağı açıktır ve bu baÄŸlamda diÄŸer unsurlar gibi kültürel ve anayasal haklarını almaları gerekir.
- Üniter yapısı kurulmuÅŸ bir Suriye’de herkesin demokratik hakları Suriye bütünlüğü içerisinde güvence altına alınacaktır.
- PKK’nın silah bırakmasına çok yüksek itirazlar yoktur; atılacak her olumlu adım bir sonraki olumlu adımı besleyecektir.
- Bu inÅŸa sürecinde Irak ve Suriye Kürtlerinin hamisinin de Türkiye olması hedeflenecek; bütün Kürtlerin yönünün Türkiye’ye dönmesi saÄŸlanacaktır.
- Sürecin toplumsallaÅŸması açısından MHP lideri Devlet Bahçeli, PKK’nın fesih kararının ardından “Terörsüz Türkiye” için TBMM’de 16 siyasi partinin katılımıyla 100 üyeli bir komisyon kurulmasını önermiÅŸtir.
- Sürecin enfekte edilmemesi için gerek siyasetin gerekse basının daha dikkatli olması ve özellikle basının yeni bir dil inşa etmesi gerekir.
- Beş aşamalı olan yol haritasında silah bırakmayla birlikte atılacak adımlar hızlanacaktır. Yasal değişikler sonrası bütünleşme uzun vadede en önemli meseledir.
- Bu inşa sürecinin tamamlanmasıyla birlikte her vatandaşın hayatına dokunduğu gibi güçlü Türkiye bölge ülkelerindeki Kürtlerin de hayatına olumlu dokunacaktır.
- Abdullah Öcalan’ın ÅŸartları adada düzeltilecek; DEM üzerinden temaslar devam edecektir…
- İsteyen örgüt elebaÅŸları Irak’ta silahsız kalabilecek, isteyenler farklı ülkelere gönderilecektir.
Aşırı kontrol, müdahale ve tahakküm
30 maddede özetlenen “devlet projesi” veya “yol haritası” devletin sıkı kontrole, aşırı müdahaleye, hatta gözdağı verme ve dayatmaya daha yatkın olduÄŸu yolunda bir izlenim vermektedir.
Metin okumasında “sanki Türkiye Cumhuriyeti ile PKK arasında yapılmış bir anlaÅŸmaymış gibi bir sonuç üzerinden deÄŸerlendirme yapıldığı belirtiliyor. PKK ile ilgili herhangi bir pazarlığın asla yapılmadığının altı çiziliyor!”
Biz burada İbrahim Kalın’a isnat edilen bazı ibareler üzerinden konuyu tartışacağız.
- PKK terörü bırakmaz, silahlara veda etmez umutsuzluÄŸu yahut beklentisi içinde olanlara “Suriye’de 52 yıllık BAAS rejiminin 10 gün içerisinde çözülüp dağılmasını ve ABD’nin 10 milyon dolar ödül koyduÄŸu Ahmet Åžara’nın BaÅŸkan Trump ile tokalaÅŸmasını” hatırlatan kaynaklar, “bölge dinamiÄŸinin ve paradigmasının deÄŸiÅŸtiÄŸini herkesin görmesi gerektiÄŸini ifade ediyorlar.”
Dikkat edilirse burada uyarıdan ziyade ciddi gözdağı ve örtülü bir tehdit söz konusu…
- “DEM’in daha cesur hareket etmesinin… DEM’in de özgürleÅŸmesi anlamına geleceÄŸi” belirtiliyor ifadesi, Kürt mahallesinde muhtemel bir “böl-yönet” taktiÄŸi güdüleceÄŸi yolunda bir algı yaratılıyor.
Sormak gerek:
DEM neden ve kimden özgürleşecek?
PKK isimli silahlı örgütten mi?
Eğer süreç silahsız devam edecekse zaten isteyen herkes, bilhassa silahı bırakanlar bir şekilde yasal ve meşru siyaset alanında faaliyet gösterecektir.
Gelişmeye bağlı olarak muhtemelen DEM mevcut yapısını ve kadrosunu yeni sürece hazırlarken dağdakilerin katılımları halinde kaçınılmaz olarak olağanüstü kongreye gidecek ve organizasyon da buna göre şekillenecektir.
İbrahim Kalın ve süreci yöneten devlet aklı yanlış bir mantık yürütmektedir.
Misal, Türkiye’de siyasi partilerin esas olarak genel baÅŸkan veya liderlere bağımlı oldukları bilinen bir gerçektir.
“DEM’in de özgürleÅŸmesi anlamına geleceÄŸi…” kliÅŸesi pekâlâ tek ve tartışılmaz lider olarak kabul edilen AKP ile MHP genel baÅŸkanlarının sözünden çıkmayan partilileri (sorumluları ve kadroları) için de geçerlidir.
- “Özgür Özel’in sürece karşı negatif tavır geliÅŸtirmemesinin kıymetli  ve toplumsallaÅŸma adına bunun çok deÄŸerli olduÄŸu” belirtiliyor ki yerinde bir tespit!
Ancak AKP iktidarının CHP belediye başkanları ve yetkililerine yönelik operasyonları, demokrasi ve hukuk açısından ciddi bir tehlike arz etmektedir.
İlaveten gerek muhalif siyasi partiler gerekse kamuoyu açısından barış sürecinin toplumsallaşmasının önünü tıkamaktadır.
Bu tutum toplumsal uzlaşma ve barış sağlanmasına engel olacak, Kürt meselesinin umulan şekilde çözümünü de hayli zorlaştıracaktır.
Bu noktada açıkladıklarına ısrarla bağlı kalan Devlet Bahçeli ile ikircikli duran Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında ciddi bir görüş farkı vardır.
Zira Erdoğan iktidarı, CHP ile DEM arasını açmaya gayret ediyor; süreci henüz yeterince sahiplenmiyor ve çözümü kolaylaştıracak herhangi bir somut adım atmıyor.
Aşağıdaki ibareler de birkaç bakımdan sorunlu görünüyor:
Amerika’nın bölgede SDG’yi bırakma eÄŸilimi göstermesi meselenin çözümü noktasında son derece önemli hale geldi. ABD’nin Suriye’deki asker sayısını 400’e kadar düşüreceÄŸi beklentisi hâkim. Trump’ın yaptırımları kaldırma kararı SDG açısından tam bir hayal kırıklığı oldu. Onlar, ABD arkamda duracak, fiili özerk yapıyı koruyacak diyorlardı.
KuzeydoÄŸu Suriye’deki Kürtlerin IŞİD, SMO, HTÅž ve Suriye yönetimine karşı diÅŸe diÅŸ mücadele sayesinde elde ettikleri ve 13 yıl boyunca müttefikleri (Süryani, Çeçen, Arap, Êzdî, Hıristiyan vs) ile birlikte kendilerini inÅŸa ettikleri çoÄŸulcu bir toplumun idari/siyasi varlığını sadece ABD desteÄŸine baÄŸlamak hem yanlış hem de devlet katında on yıllarca dillendirilip duran “dış mihrak iÅŸi” kliÅŸesinin bir sonucudur.
Bilinmelidir ki orada yaşayan bir halk vardır ve herkesin iktidar kavgasına tutuşup iç savaşta birbirini katlettiği bir ortamda bahsedilen bölgede nispeten güvenli ve istikrarlı bir şekilde varlığını sürdürmüştür.
ABD ve Koalisyon güçleri başından beri onları desteklemek için değil, IŞİD saldırılarını ve vahşetini önlemek için bölgeye gidip PYD/YPG ve SDG ile ittifak kurmuştur.
“Dış mihrak” veya “yabancı desteÄŸi” tespiti Türkiye’nin HTÅž ve SMO gibi silahlı militanlara desteÄŸi için çok daha geçerlidir.
Türkiye anılan cihatçıları, militan ve milisleri Rusya-Suriye saldırılarına karşı sürekli koruyup kollamıştır.
İktidar Suriyeli muhaliflerini desteklemeyi kendisi açısından meÅŸru, Batılı koalisyon güçlerinin IŞİD cihatçılarına karşı PYD-SDG’yi desteklemesini ise gayri meÅŸru görmektedir.
Oysa mevcut siyasi ve silahlı yapının varlığını kabullenmek ve yörede yaÅŸayan Kürt toplumunun kendini nasıl yöneteceÄŸine iliÅŸkin kararına saygı duymak, aynı zamanda Türkiye’deki barış sürecinin bölge çapında gerçekleÅŸmesi anlamına da gelecektir.
Ahmed Åžera’yı tutup Mazlum Abdi’yı ötekileÅŸtirmek ve Åžam yönetimini Rojava’nın üstüne salmak doÄŸru bir tutum olmadığı gibi, bölgedeki huzur ve istikrarı bozucu bir nitelik taşımaktadır.
Kalın’ın ÅŸu ibaresi de bize göre dayatmacılık içermektedir:
Türkiye, Suriye’de bir Barzani modeli ya da federatif, özerklik vb. bir yönetim ÅŸekline asla sıcak bakmıyor ve bu konuda oluÅŸan politika belirleyici haldedir.
Görülmektedir ki Türkiye’deki iktidar zihniyeti, Suriye yönetiminin bağımsız bir politika geliÅŸtirmesi gerektiÄŸini henüz içselleÅŸtirememiÅŸtir.
Suriye’de kurulan yeni yönetimi desteklemek, onun adına tavır almak, siyaset belirlemek ve hatta sanki onun sözcüsü gibi davranmak gibi yanlışlık içindedir.
Bu da iktidar aklının aşırı müdahaleci ve dayatmacı olduğunu göstermektedir ki, barış süreçlerinde dayatma her zaman istenen sonucu vermeyebilir.
Kalın’ın bir uyarısı da şöyle:
İsrail’in bölgede Kürtleri bir vekâlet gücü haline getirmeye çalıştığı ancak Türkiye’nin bu konuda kararlı olduÄŸu ve böyle bir durum karşısında eÄŸer vekâlet gücü olarak Kürtleri kullanmaya kalkar ve sınırımıza getirirseniz bunun savaÅŸ nedeni sayılacağını muhataplarımıza iletmiÅŸ durumdayız.
“Suriyeli Kürtleri İsrail’in vekâlet gücü olarak görmek” isabetli bir tespit deÄŸildir.
Sadece mesleki neden ve güdülerle istihbaratçılar en olmaz ÅŸeyleri birer varsayım olarak ele alıp tartışabilirler. İsrailli aşırı ırkçı Siyonistler (Bezalel Smotriç, İtamar Ben Gvir ve belli ölçüde Netanyahu gibiler) “Nil ve Fırat Arasında Arz-ı Mev’ud“ adına yayılmacı emeller beslemekteler.
Bu yayılmacı ruh zaman zaman kabarıp yükselebiliyor.
Bugünlerde İsrail kamuoyunda böyle bir planının hayata geçirilmesi için halk toplantıları yapılıyor, kampanyalar başlatılıyor.
Aslında Yahudilerin kutsal kitabında Rabb’in Yahudi kavmine vadettiÄŸi toprak, bugün siyasi Siyonistlerce iddia edildiÄŸi gibi deÄŸildir.
Oded Yinon isimli İsrailli resmi strateji uzmanı böyle bir planı 1982 yılından itibaren kitaplaştırmıştır.
Bendeki nüshası Fransızcadır: Le plan Sioniste pour le Moyen-Orient.
Kitabın içeriğinde çizilen sınırlar Türkiye topraklarını kapsamamakta Halep-Kamışlı-Haseke güzergâhını izlemektedir.
İbrahim Kalın da iyi bilir ki; İsrail’in son zamanlarda Rojava’dakilere göz kırpması biraz da Türkiye’ye karşı psikolojik savaşın bir tezahürüdür.
Zira İsraillilerin PKK veya PYD-SDG hareketleriyle bilinen anlamda fiziksel ve organik bir bağlantısı olmamıştır.
Fakat İsrail yönetimi, ABD ile Koalisyon güçlerinin Rojava bölgesinden asker çekmemeleri ve Kürt hareketiyle ittifakını bozmamaları için telkinde bulunmakta, lobi çalışması yapmaktadır.
İyi bilinir ki; Irak Kürdistan bölgesinde üslenen PKK hakkında 1990’lı yıllarda uydu yoluyla havadan istihbarat toplayıp Türkiye’deki yetkililerle paylaÅŸan iki ülkeden biri ABD, diÄŸeri de İsrail’dir.
Keza Kenya’da Öcalan’ın yakalanmasında ABD ve İsrail istihbaratının önemli yardımları olmuÅŸtur.
İsrail, Esad’ın kaçmasından sonra yayılmacı planlarının bir kısmını Dürzilerin yaÅŸadıkları Golan Tepeleri ve Dürzi Dağı bölgelerinde gerçekleÅŸtirmiÅŸtir.
Türkiye ile kapışmasının ideolojik-siyasi nedeni AKP iktidarının Hamas’ın yanında durması, jeopolitik nedeni ise yeni Suriye’de kimin egemen olacağı meselesidir.
Kalın’ın “Suriye’de Kürtlerin karar alma ve karar verme süreçleri içerisine girmesiyle birlikte onların da rahatlayacağı, bu baÄŸlamda diÄŸer unsurlar gibi kültürel ve anayasal haklarını almaları gerekir…” tespiti doÄŸru olmakla birlikte Türkiye’deki iktidarın müdahaleci ve dayatmacı tavrı meselenin doÄŸal mecrasında akmasını aksatabilmektedir.
Hatırlanırsa daha altı ay öncesine kadar Türkiye, iki Kürt siyasi bloku ENKS ile PYD’nin arasını bozup birbirine düşürmek suretiyle birincisini kendi tarafına çekmek için az çaba harcamamıştır.
Sonuçta Ankara’nın beklentisi gerçekleÅŸmedi; devreye giren Haznevi tarikatı ÅŸeyhinin oÄŸlu MürÅŸid, Rojava’daki Kürt toplumu arasında ciddi bir çalışma yaptı, tarafların bir araya gelmeleri için kamuoyu oluÅŸturdu.
Malum, Haznevi tarikatı manevi mertebe açısından Türkiye’dekiler dâhil Kürt bölgelerindeki bütün tarikatlardan daha üst seviyededir.
Ardından ABD ile Fransa Kürtleri yakınlaştırma ziyaretleri yaptı.
Daha sonra Mesud Barzani devreye girdi ve bir ÅŸekilde birlik zemini oluÅŸtu.
Türkiye yukarıda sayılan hataları yapmamış olsaydı, çok şikâyet ettiği Batılı devletlerin bu işe müdahalesini önlemiş ve belki de Kürt kesimlerin siyasi desteğini almış olurdu.
Sonuçta Tel Rıfat, Minbiç ve Teşrin Barajı çevresinde onca kan akmamış ve barış süreci daha erken başlamış olurdu.
Demem o ki; AKP iktidarı başından itibaren sürdürdüğü “ezip çözeriz, silip süpürürüz, silahlarıyla birlikte gömeriz!” mantığını bırakmadığı sürece açılımdan beklenen elde edilemez.
Çünkü asayiş ve polisiye anlayışıyla barış inşa edilemez.
Benzer yanlış deÄŸerlendirmeler Talabanilerin denetimindeki Süleymaniye ve PKK içindeki ihtilaflar (Bahoz Erdal) ile örgütün Avrupa’daki uzantıları hakkında da yapılmaktadır ki, istihbaratçılık açısından normal sayılabilecek bu tür deÄŸerlendirmelerin siyaset ve diplomaside yeri yoktur.
İbrahim Kalın’ın bir beklenti/amaç olarak mealen dillendirdiÄŸi ÅŸu ibareyi birkaç ay önceden tespit etmiÅŸtim:
Bu inÅŸa sürecinde Irak ve Suriye Kürtlerinin hamisinin de Türkiye olması hedeflenecek. Bütün Kürtlerin yönünün Türkiye’ye dönmesi saÄŸlanacak. Zemin ortadan kaldırılacak ve süreç büyük bir medeniyet adımı olacak!
Buradaki “zemin” sözcüğü çok anlamlı ve dikkat çekicidir.
Bunun 2013 yılındaki adı “Büyük Türkiye” idi.
AKP’ye müzahir liberaller sıkça yazmışlardı.
Bugünlerde de bazı DEM Parti yetkilileri “Büyük Türkiye” eksenli konuÅŸmalar yapmaktalar.
Sanırım Atlantik ötesi de bunu istiyor ama elbette kendi jeopolitik çıkarları için.
“Kürtlerin hamisi olmak” siyasi kavram olarak hoÅŸ bir kelime deÄŸil.
Çünkü başta bir efendi ve onun kolu kanadı altında yaşayan bir toplum tahayyülüdür bu (en azından üç parçadaki Kürtler için).
Asıl adını telaffuz edersek de Yeni Osmanlıcılık!
İyi güzel de; “Büyük Türkiye” baÅŸta muhatap aldığı Kürtler olmak üzere Alevilere, diÄŸer inanç ve dini topluluklara, kadınlara ve ötekileÅŸtirilenlere/ezilenlere haklarını vermekle olur.
Onlara eşitlik-özgürlük-hak-hukuk ve adalet temelinde muamele etmekle olur.
Demokrasi ve hukukun üstünlüğünü esas alan çoğulcu bir toplum gerçeğini kabullenmekle olur.
Bilinmelidir ki OrtadoÄŸu’da fiili aktör konumuna gelmiÅŸ olan Kürtlerin jeopolitik ve siyaset oyunlarında yardımcı unsur (sadece bir araç), emperyal hâkimiyet için vurucu güç olarak kullanılması hem Türkiye’ye hem de Kürtlere hayır getirmez. 1
AKP iktidarı vaatlerde bulunuyor amma velakin…
Süreçle ilgili görüşlerini belirten AKP’li yetkililer, gidiÅŸatı kontrol altında tutmak maksadıyla bir yandan sert uyarılarda bulunuyor diÄŸer yandan muÄŸlak kelimelerle vaat ediyorlar.
Gelgelelim ister Kandil çevresi, isterse DEM Partisi temsilcileri açıklamalarında vaatlere raÄŸmen “icraatın olmamasından” yakınıyorlar.
DaÄŸ kadrosundan Cemil Bayık ile Murat Karayılan’ın ortak açıklaması da buna örnek teÅŸkil ediyor:
Bu süreci yürütmekteki amacımız Kürt sorununa diyalog yoluyla çözüm bulmaktır. Biz hareket olarak bu aşamada üzerimize düşeni fazlasıyla yerine getirdiğimiz inancındayız. Şimdi sıra karşı taraftadır. Umarız karşı taraf da üzerine düşeni yapar ve sonuca ulaşırız. 2
Duran Kalkan ise daha açık konuşuyor:
Hiçbir adım atmadan, hiçbir deÄŸiÅŸim yapmadan bunu istiyorlar. Mesela üç hafta geçti ama hâlâ hiçbir pratik geliÅŸme yoktur. Ne bir yasa çıktı, ne de farklı bir ÅŸey. Devlet Bahçeli’nin umut vaat eden güzel sözleri var… Fakat söz düzeyinde kalıyor. Hiçbiri henüz uygulamaya geçmiÅŸ deÄŸil. Uygulama AKP’nin elinde ve hiçbir geliÅŸme görmüyoruz. Tam tersine bu imkânları muhalefeti geriletmede, CHP’yi zayıflatmada, CumhurbaÅŸkanı alternatifini ortadan kaldırmada kullanmak istiyorlar. 3
DEM Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan:
Türkiye’nin demokratikleÅŸmesi, Kürt sorununun çözümü ve halkların ortak yaÅŸam iradesi için bir fırsattır. Ancak bu fırsatın deÄŸerlendirilebilmesi, iktidarın ve muhalefetin sorumluluk üstlenmesiyle mümkündür.
(17 Mayıs 2025)
DEM Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları:
İktidar, bu konuda son derece yavaÅŸ ve son derece cesaretsiz davranmaktadır. Åžu bilinmeli ki lafla peynir gemisi yürümez! Zaman icraat zamanıdır. Toplumu güvenli hale getirmenin koÅŸullarını artırmaktır. Demokratik toplum Kürdün Türk kadar, Alevi’nin Sünni kadar varlık göstermesidir. Bu çaÄŸrının hayata geçmesinin önemini birkaç noktada vurgulamak istiyorum.
Huzurlu ve güvenli, iç barışını sağlamış bir toplum nasıl olur? Eşitliği, özgürlüğü, barışı ve kardeşliği tesis etmekle olur. Kürdün Türk kadar varlık göstermesi ve kimlik hakkına sahip olmasıyla mümkündür güvenli toplum. Bugün atanmış olan kayyımlar, Halfeti, Suruç, Viranşehir ve bütün kayyımlar geri çekilmeli, belediye eş başkanlarımız görevlerine iade edilmelidir. Bu önemli bir gelişme olacaktır.
Her sabah yapılan ÅŸafak operasyonları bir an önce son bulmalıdır. HDK operasyonu, Kent Uzlaşısı operasyonu, İstanbul BüyükÅŸehir Belediyesi’ne gerçekleÅŸen operasyonlar ve en son Adana’da Seyhan ve Ceyhan Belediye baÅŸkanlarının gözaltına alınıp tutuklanması. Bunları asla kabul etmiyoruz. Bu göz altıları, baskıları bir kez daha kınıyoruz.
(1 Haziran 2025)
Tülay Hatimoğulları bizce de haklıdır.
Zira iktidar ağırdan aldıkça sofu Kemalist ve Atatürkçü kesimden yorumcuları ekranlarına sıkça çıkaran Sözcü ve Halk TV kanallarının ajitasyon-propagandası neticesinde CHP saflarında şimdiki sürece karşı çıkan belirgin bir eğilim göze çarpıyor.
Bunda AKP iktidarının CHP’li belediyelere yönelik hukuksuz operasyonlarının da büyük payı bulunuyor.
Yolda sokakta, çarşı pazarda karşılaştığım insanlar etnik köken fark etmeksizin süreç konusunda AKP iktidarını samimi bulmuyor ve kuşkularını açıkça dile getiriyorlar.
Geçen hafta İzmit’teki bir konferans sırasında dinleyiciler ve sonrasında misafir olduÄŸum eÅŸ, dost ve akrabalarım gencinden yaÅŸlısına kadar beni soru yaÄŸmuruna tuttular.
Sürece ilişkin olumsuz düşüncelerini ve şüphelerini dillendirdiler.
Ortak nokta ÅŸuydu:
Biz Kürtler yine mi kandırılacağız, yine mi baskıya maruz kalacağız?
Belirtmeliyim ki, bunların önemli bir kısmı siyasetin içinde olmayıp olayları televizyon haberleri, sosyal medyadan izleyen kişilerdi.
Öcalan mektubu meselesi
Geçen hafta Öcalan’ın PKK Kongresi’ne hitaben kaleme aldığı 5 sayfalık mektubu örgütün yayın organı Serxwebûn gazetesinde çıktı ama sonra dolaşımdan kaldırıldı.
Mektubun ayrıntılı değerlendirmesine girmeyeceğim.
Bunun için belli bir süre beklemem lazım.
Kendimce önemli görüp isabetli bulduğum birkaç alıntıya yer vermekle yetineceğim:
Önderlik, karakteri itibarıyla çok az anlaşıldı. Anlaşılmıyor. Önderlik gerçeği diyorsunuz ama nedir bu gerçeklik, anlamıyorsunuz. Halk dağılmış, felç edilmiş, anlama gücü yok. Kadro donanımsız. Elli yıldır Kürtlerin şaşkınlığı, Mesihçiliği bu gerçeklikle bağlıdır.
PKK’de önderliksel gerçekleÅŸme Kürt tarihinde bir dönüm noktasıdır. En az Kürt uyanışı diriliÅŸ devrimi kadar önemlidir. Apo gökten inen bir Mesih deÄŸil, emekle, toplumsal gerçekleÅŸmeyle kendisini yaratan bir önderliktir. Kürt-Kürdistan tarihinde sosyalist önderliÄŸin inÅŸasıdır. Apo bir önderlik inÅŸası bir kiÅŸi kültü inÅŸası deÄŸil, kolektif önderlik inÅŸasıdır.
50 yıldır doğru anlaşılmayı bekliyorum… Önderlik gerçeğini doğru anlamadan, kendini gerçekliğe yatırmadan bırakın topluma öncülük etmeyi, kendiniz yürüyemezsiniz. Nitekim kendinizi dahi taşıyamıyorsunuz. Muazzam bir söylem ve eylem gücüm var. Bunları size sunuyorum, zorla vermeye çalışıyorum, yine almıyorsunuz. Kendinizi bir çözüm olarak dayatmakta ısrar ediyorsunuz. 4
Bu noktada soru ÅŸudur:
Öcalan niçin anlaşılmıyor? Kadroları mı anlamaktan aciz, yoksa Öcalan mı sıra dışı ve ezber bozan yöntemlere başvurarak anlaşılamaz hale geliyor?
İkinci sorumuz daha da önemli:
Kimi Kürtler Mesihçilik akımına kapılarak Öcalan’ı bir anlamda ilahlaÅŸtırıp kült (put) haline niçin getirdiler?
Mesela Ammara köyündeki evinden teberik (kutsal şifa) niyetine avuç avuç toprak alıp niye götürdü ziyaretçiler?
Ve niye bunun yanlışlığı üzerinde durmadı kimse?Â
Evet, OrtadoÄŸu ve bilhassa Mezopotamya’da Mesihçilik/Mehdicilik inancının kökeni kadim zamanlara kadar uzanmaktadır.
Ancak Ammara ziyaretleri için kampanya düzenleyen yasal parti ve yasadışı örgütün kadroları bunu yaparken Öcalan, pekâlâ bu gibi şeyleri önleyebilirdi.
İnsan halidir; kim bilir belki de onca ilgiden hoşlanmıştır ve dolayısıyla müdahale etme gereğini duymamıştır deyip geçelim.
DiÄŸer bir isabetli tespit de ÅŸudur:
Barış masasına savaşanlar oturur!
Bu noktayı anlamayan PKK-DEM haricindeki Kürt muhalifler “savaÅŸ ve barış” ikileminin özünü kavrayamadıklarından, Öcalan hakkında “teslimiyetçi, davayı sattı, hain, ajan” gibi ithamlarda bulunuyorlar.
Belli ki bu noktada Öcalan’ın son hamlesinin özünü kavramadan, hatta iÅŸi ÅŸahsileÅŸtirerek Öcalan’a veryansın etmekle kalmıyor; bol keseden el yükseltebiliyorlar.
Bize kalırsa bu kesimlerin ENKS-SDG uzlaÅŸmasına ek olarak Mesut, Neçirvan ve Mesrur Barzani’nin olumlu tutumlarını örnek almaları gerekiyor.
PKK-Öcalan-DEM üçlüsüne küfretmeden uyarı ve eleÅŸtirilerini dile getiren ender Kürt aydınlarından biri İsveç’te aÅŸan teorisyen ve yazar Cemil GündoÄŸan’dır.
Esasen barışı anlamak ve süreci kesinlikle desteklemek lazım ama tarafların kusur ve hatalarını açıklamaktan da kaçınmamak elzem görünüyor.
Kaynaklar:
- https://www.indyturk.com/node/758758/.
- https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/250520251
- https://t24.com.tr/haber/pkk-yoneticisi-kalkan-iktidar-yasal-adim-atmiyor-apo-nun-ozgurlugu-olmadan-bundan-sonra-hicbir-pratik-adim-olmaz,1242012
- https://t24.com.tr/haber/ocalan-in-pkk-nin-fesih-kongresine-gonderdigi-perspektif-baslikli-yazisi-sizdirildi-bahceli-den-devletin-en-yetkili-sesi-diye-bahsetti-orgute-beni-anlamiyorsunuz-diye-sitem-etti,1242999,Â
- https://t24.com.tr/yazarlar/eray-ozer/ocalan-in-uzun-metnine-bir-icerik-analizi-sert-sozler-itiraflar-ve-bilimsel-konular,50185,Â
(Makale içerikleri tamamen yazarın sorumluluğundadır. Sitemiz, bu görüşlerden dolayı herhangi bir sorumluluk kabul etmez.)