Seksen yıl Kürtler Kemalist milliyetçiliÄŸin baskısına maruz kaldı. Kemalist milliyetçilerin dayattığı “ülkenin bölünmez bütünlüğü”, askeri üstünlük ve otoriter bir yönetim biçimiyle güvence altına alındığı ve tek tip bir Türk ulusunun garantisi olacağı yönündeki ulusal efsane, sonunda ciddi demokrasi talepleriyle karşı karşıya kaldı. Cumhuriyet’in Kürt inkârı, Kürtlerin varoluÅŸsallığının tartışılmasını imkansız hale getirdi. Bu teÅŸebbüs, Kürtler ve Türkler arasındaki iliÅŸkileri normalleÅŸtirmeye yönelik tüm giriÅŸimleri baltaladı.
Kemalist milliyetçilikten kurtulmanın yollarını ararken bu kez de en az Kemalizm kadar etnik mutlakiyetçiliÄŸi temsil eden yeni bir Türk-Ä°slam milliyetçiliÄŸi üzerimize çöktü. 2016’daki darbe giriÅŸiminin ardından Tayyip ErdoÄŸan, gücü hızla merkezileÅŸtirdi (devletin tüm gücünü elinde topladı), muhaliflere karşı çatışmacı söylem geliÅŸtirdi ve toplumu demokrasiden hızla uzaklaÅŸtırmakla herkesi ÅŸaşırttı.
TÜRKİYE’DE SAVAŞ VE ÇATIŞMA NORMAL GİBİ GÖRÜNÜYOR. NEDEN?
Savaş ve çatışma genellikle yayılmacı hedefler açısından anlaşılabilir; örneğin doğal kaynaklara erişim, ülke sınırlarını genişletilmesi, ezilen halkların taleplerinin bastırılması veya kapsamlı sosyal değişiklikler gibi bir şeyi başarmak için şiddetin kullanılması.
Prusyalı general Carl von Clausewitz, savaşın politikanın baÅŸka yollarla yürütülen bir devamı olduÄŸunu söylemiÅŸti. Dolayısıyla genel olarak savaşın nedeninin barışçıl yollarla çözülemeyen bir anlaÅŸmazlık olduÄŸu söylenebilir. Von Clausewitz’in açıklamasının hâlâ geçerli olduÄŸuna kuÅŸku yok. Türkiye‘nin Kürtlere yönelik uyguladığı ÅŸiddetli zulüm Kürt-Türk çatışmasını sonlandıracak gibi görünmüyor.
Roket ve insansız hava araçları çağında Türkiye, Kuzey Irak ve Suriye’deki Kürt bölgelerinin tamamını sürekli tehdit altında tutuyor. Suriye’de 13 yıl süren savaşın ardından cihatçı HTÅž ile yayılmacı politikalar izleyen ErdoÄŸan arasındaki gizli baÄŸlantılar gün yüzüne çıktı. Son açıklamaların birinde Suriye’deki rejim deÄŸiÅŸikliÄŸine istinaden “Türkiye, Türkiye’den daha büyüktür. Ufkumuzu 782 bin kilometre kareyle sınırlandıramayız” denildi. Bu, ErdoÄŸan’ın yayılmacı niyetini teyit eder nitelikte. Federal Kürdistan, Åžengal, Mahmur ve Rojava’daki Kürt hedeflerine yapılan sayısız insansız hava aracı saldırısı da bunu doÄŸruluyor. Bu drone saldırılarında pek çok masum insan hayatını kaybederken, pek çok insan da evlerini terk etmek zorunda kaldı. Ancak hiçbir amaç Rojava’ya bu tür bir müdahaleyi meÅŸrulaÅŸtıramaz.
ErdoÄŸan da, birçok milliyetçi selefi gibi, siyasi hedeflere ulaÅŸmak veya siyasi gücü korumak için etnik düşmanlıklardan yararlanıyor. ErdoÄŸan’ın SMO’ya aktif askeri desteÄŸi bunun bir örneÄŸi olarak görülüyor. Demokrasileri kırılgan olan devletlerde pek çok iç savaÅŸ ve ÅŸiddetli çatışmalar yaÅŸanıyor. Bu devletler, halkın demokrasi, hukukun üstünlüğü yükümlülükleri ve adalet talepleri doÄŸrultusunda görevlerini yerine getiremeyen, aynı zamanda zorlayıcı güç kullanma tekelini elinde tutmasıyla karakterize edilmektedir. Devlet ne kadar kırılgan olursa toplumda çatışmaların çıkma olasılığı da o kadar artar.
KÜRTLERE SALDIRILAR FAŞİZMİN ÖZELLİKLERİNİ BELİRLER
Komşu ülkelerin iç işlerine karışmak ve oradaki Kürtlerin haklarını aramaması için askeri güçle tehdit etmeye çalışmak, derin bir insanlık dışı davranış olarak anlaşılmaktadır. Bu durum, çatışmanın temel karakterinin Kürtler için varoluşsal bir ölüm-kalım mücadelesi olduğunu teyit ediyor. Aynı zamanda uzlaşmayı imkansız hale getiriyor. Erdoğan hükümetinin eylemleri, faşizmin ve emperyalist yayılmacı niyetin tüm kriterlerini karşılıyor.
Cumhur Ä°ttifakı’ndaki faÅŸizmin biçimi ÅŸu özelliklere sahip: Azınlık haklarına ve demokratik deÄŸerlere, özellikle de Türk olmayan etnik grupların temel haklarına saygısızlık; kendi adına istisnai hükümlerle dolu bir ahlaka açık olmak; hukukun üstünlüğü yükümlülüklerinden arındırılmış bir devlet; bölgesel saldırganlık hırsı; farklı düşünenlere yönelik kapsamlı ve katı siyasi yasaklar; açık ırkçı eÄŸilimler ve ÅŸiddetin meta-tarihsel gerekçeleri.
ErdoÄŸan da, cumhuriyet tarihindeki her türk siyasetçinin iddia etmek zorunda kaldığı inkarı tekrarlamaya devam ediyor: Kürt sorunu yoktur! ErdoÄŸan’ın, Mustafa Kemal’in Kürtleri varlığını ortadan kaldırma süreciyle bu akrabalığı görmemesi, faÅŸizmin zihinler üzerindeki trajik egemenliÄŸini teyit ediyor. ErdoÄŸan, bakanları ve sözcüleri aracılığıyla herkesin uzun zamandır bildiÄŸi bir ÅŸeyi net bir ÅŸekilde ortaya koydu: Kürt kurtuluÅŸ savaşçıları YPG ve PYD’nin ortadan kaldırılması. Mustafa Kemal zaten Türk devletinden sonsuza dek nefret eden Kürt nesilleri yaratmıştı. Åžimdi öyle görünüyor ki ErdoÄŸan ve Cumhur Ä°ttifakı bu nefreti daha da pekiÅŸtirecek. Benzer bir durum Türkler arasında da yaÅŸanıyor. Kürtlerin halk olarak tanınma talebinin hoÅŸ karşılanmaması, Türklerin geniÅŸ kesimleri arasındaki nefreti artırmıştır.
ÇÖKERTME PLANI ŞARK ISLAHAT PLANI KADAR TEHLİKELİDİR
ErdoÄŸan’ın Suriye’de Kürtlere yönelik Çökertme Planı, belki de Mustafa Kemal’in Åžark Islahat Planı süreci kadar tehlikelidir. ErdoÄŸan, cumhurbaÅŸkanlığı döneminde, insanlık onurunu hiçe sayarak Kürtlere büyük acılar çektirdi. Bu da yetmezmiÅŸ gibi, rejim yaptıklarıyla övünüyor ve Kürtlerin acılarından keyif alıyor. Kürtleri haklarından mahrum bırakmak, hak kazanmalarını engellemek Cumhur Ä°ttifakı için en büyük zafer gibi görünüyor.
Kürtlerin varoluş mücadelesine karşı Türkiye, Kürtlerin pahasına tek tip bir Türk ulusu efsanesini sürdürmeye çalışıyor. Bu bakış açısı neredeyse ilahileştirilmiş, acımasız totaliter bir geçmişi referans alır ve somut kimliğini otoriter milliyetçilik üzerine kurar. Bu, yeni bir Türk imparatorluğu ütopyasının yaratılışının projelendirilmesi ve yaldızlanmasıyla ilgilidir. Fanatik milliyetçilikle tatlandırılan bu yayılmacı rüya, Türkler ile Kürtler arasındaki çatışmanın daha da dondurmasına katkıda bulunuyor. Çünkü cumhuriyetin ilkeleri kimliklerle uzlaşmaya izin vermez.
Türkiye uzun süredir ülke sınırları içindeki Kürtlere ırkçı temelde, sonsuz bir sistematik sarmal halinde baskı uyguluyor. Bu baskı artık Suriyeli Kürtlere de yayılacak. Kemalistler bunu baÅŸaramadı ama ErdoÄŸan bunda ısrar ediyor. Yani Suriyeli Kürtler de Türk egemenliÄŸine zorlanıyorlar. Bu sadece mazlum bir halkın Osmanlı tipi iÅŸgali deÄŸil. Bu, OrtadoÄŸu’da kaynakların yaÄŸmalanmasına, halkların ve milletlerin sömürülmesine dayalı, ekonomik ve zorla TürkleÅŸtirme projesidir.
Yüz yıl boyunca Kürtler, Türklerin hayatın tüm alanlarında mutlak üstünlüğe sahip olduğu bir devlette yaşamak zorunda bırakıldılar. Kürtlere ve diğer azınlıklara ise ikinci sınıf muamelesi yapıldı ve hala yapılıyor. Kürtlerin önemli bir kısmı büyük Türk şehirlerindeki getto benzeri yerleşim yerlerine taşınmaya zorlayan sistematik baskının uygulandığı tartışmasız faşist bir devlet sistemi altında yaşıyorlar.
MHP lideri Devlet Bahçeli‘nin arabuluculuk giriÅŸimiyle Türkiye, büyük ihtimalle Kürtlere resmi hakların dahi verilmediÄŸi, daha ılımlı bir diktatörlüğe dönüşecek. Veya otokratik bir polis devletine. ErdoÄŸan’ın Kürtlere yönelik acımasız tavrını destekleyen Türkler bir ikilemle karşı karşıya kalacak: Devlet davranışının tüm medeni normlarını çiÄŸneyen bu devlet biçimini korunmaya deÄŸer mi?
Özetle; Bir halkın varlığının inkar edilmesi, temel insan haklarından mahrum bırakılması ve son derece otoriter rejimlerle yönetilmesi Kürtlerin isyan etmesinin ana nedenleridir. Çatışmaları önlemek veya azaltmak için etnik gruplar arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılması önemli olacaktır. Dünyadaki pek çok halklar gibi Kürtler de kendi hayatlarını yönetmek istiyorlar. Bu isteğin temelinde Kürtlerin kendilerine ait bir dili, kültürü, geçmişi veya tarihi kökleri olduğu düşüncesi yatmaktadır. (AG)