Şefîk ÇOLAK
Devşirmeler Devleti Türkiye ve İran birer propaganda devletleridir. Halkı propagandaya dayalı eğitimle şekillendiriyorlar. Söylemlerinin tarihsel gerçekliğe dayanmasının önemi yoktur. Egemenliklerinin devamı için her türlü hile ve yalandan kaçınılmamaktadır. Yalanda ısrar karakteristik özellikleridir. Sadece bu işi görev edinmiş kurumlar oluşturmuşlar.
Son iki yüz yıldır Kurdler ve siyaset sınıfı ne yazık ki uluslararası durumu değerlendirme, düşmanını tanımlama konusunda başarısız bir sınav vermiştir. İşgalcilerinin bakış açısı ile kendini ve muhataplarını değerlendirmekten kendilerini kurtaramamıştır.
Lozan’ın yıl dönümü yaklaşmakta ve her yıl olduğu gibi gündemimizde önemli yer tutacaktır. Tartışmakta sakınca olmadığı gibi bilinçlenme açısından faydalı oluyor. Yaptıklarımız şartların kısmi de olsa değişmesine yarar sağlamıyor ise enerjimizi daha faydalı olarak hizmete sokmuyoruz demektir. Talep etmeden bir şey elde edilemeyeceğinin yanında dönem koşulları gereği taleplerinin gerçekleşebilme şansının da olması lazımdır.
Bir anlaşmanın belki de binlerce sayfa tutan ekleri (Sunulan belgeler ve tartışma tutanakları) esasın bir parçasıdır ve sözleşme maddelerinin yorumlanma şeklinde belirleyici özelliğe sahiptir. Lozan’ın tam metni kamuoyuna açık olmakla beraber ekleri konusunda sorun vardır. İmzacı ülkelerin elinde bunların tümü mutlaka mevcuttur. T.C. işine geldiği şekilde bazılarını deşifre etmişse de bizim sağlıklı değerlendirme yapmamıza olanak sağlamamaktadır.
Bir antlaşma ilgili taraflara fayda sağladığı gibi sorumluluklar da yüklemelidir ve Lozan’da da bunun olmaması düşünülemez. İlgili ülkelerin ve uluslararası hukukun usulleri çerçevesinde sorumlulukların yerine getirilmesinin şimdiye kadar talep edilmediği gerçeği karşımızda durmaktadır. İlgili ülkeler de sorumluluklarını yerine getirme konusunda bir fayda görmemişlerdir. Kurdler de geçerli hukuk usulleri çerçevesinde talepte bulunma şansına sahip olmamışlar.
Asıl hedefe zarar vermeden dönemsel koşullardan yararlanmaya kalkışmamanın mantıklı açıklaması olamaz. Kurdçe’nin resmi ve eğitim dil olması talebinden vazgeçme düşünülemez ama kısmi de olsa Kurdlerin Kurdçe okur yazar olmasına hayır demek mantıklı pozisyon almama ile ancak açıklanabilir. Seçmeli Kurdçe dersi olanağından bütün Kurdler yararlanmayı uygun görseydi her yıl 150-200 bin arasında Kurd genci Kurdçe okur yazar olurdu. Kötü mü olacaktı.
Lozan, Devşirmelerin dışında, bu coğrafyada yaşayan milletlerin tümü için bir kırılma noktasıdır. Sadece sözleşmenin kendisi sorun olmakla beraber Türk Egemenlik Sistemi’nin sözleşmeyi bütünü ile gerçekçi uygulamaması ve taraf ülkelerin uygulanmama konusunda sorumluluktan kaçınması kırılmayı felakete dönüştürmüştür. TES istediği gibi atını koşturmuş, kimseye karşı sorumluluk duymama şansını bulmuş ve bu şansı sonuna kadar kullanmıştır.
Yalan olmadan faşizm olmaz. Yalan ve manipülasyon gericilerin ve sömürgecilerin karakteridir. Çok büyük yalan söylenmeli ve sürekli tekrarlanmalı ki sadece yandaşlar değil işgale uğrayanlar da bir süre sonra buna inanmalı.
T.C.nin tarihi yoktan var etme ve yalana dayalı kurgularla doludur. Bunların içinde Lozan ve Sevr Antlaşmaları ile bunların birbiri ile karşılaştırılması önemli bir yer tutar. Emperyalist bloklar tarafından kurgulanan bir devlet ve düzeninin kuruluşunu esas alan Lozan, Emperyalizme karşı verilmiş ulusal kurtuluş mücadelesinin sonucuymuş gibi kutsallaştırılmakta. Mazlumların sömürüsünün ve felaketinin amaçlandığı sömürgeciliğin hedefinin Sevr Antlaşması olduğu durmadan topluma pompalanmaktadır. Yüz yıldır Türkleri ve devşirmeleri bu siyasi propaganda ile oyaladıkları yetmiyormuş gibi Kurdler ve Ermeniler de Sevr’i tartışmayı anlamlı görmeye devam ediyorlar.
Ülkeler arası bir sözleşmenin geçerli olabilmesi için tarafların meclisleri veya dönemin hukuken geçerli yetkili mercileri tarafından onaylanması gerekir. Sürecin tamamlanmaması halinde imzalanan anlaşma sadece öneri (taslak) olarak kalır ve hiçbir geçerliliği olmaz. Yok hükmünde kaldığı gibi ilgili ülkelere fayda ve sorumluluk getirmez.
Sevr Antlaşması da taraf ülkelerin hiçbirinin yetkili makamları tarafından onaylanmamıştır. Uluslararası hukuk açısından yok hükmündedir. Sömürgeciler nasıl ki olanı yokmuş gibi göstermede mahir ise olmayanı da varmış gibi gösterme sahtekarlığını gösteriyorlar. Kurdler Sevr’i gündemde tutarak yararlı sonuç alamayacağını anlamalıdır.
Lozan’ın bütün sonuçları ile ortadan kaldırılması amaç olmalıdır. Bugünün koşullarında kısa süre içinde bunu yapabilmek mümkün olmadığına göre bu anlaşmanın sağladığı ama fiilen uygulanmayan haklarından yararlanmanın yollarını denemenin sakıncası yoktur. Hatta uzun vadede gerçek amaca da hizmet eder. İlgili taraf devletleri sorumluluğa çağırmak gereklidir. Zorlama olmadan TES’in sorumlu tutum alacağını beklemek hayal olabilir. Aynı durum taraf olan diğer 12 ülke için geçerli olmayacaktır. Yeter ki sorumluluk masasına çekmenin yolunu bulabilelim. Silahlı yapamayacağımıza göre hukuk zemininde bunu yapabiliriz.
Statüsüz lükten dolayı bir devletin fiili desteği olmadan Kurdlerin Lozan’ı Birleşmiş milletler veya başka uluslararası mercii nezdinde hukuk zeminine taşıması usul yönünden mümkün görülmemektedir. Taraf ülkelerin iç hukuklarında dava konusu yapmak görünüşte mümkün değilmiş gibi görülse de pek ala olanaklı hale getirilebilir.
Ülkeler arası sözleşmeler aynı zamanda ilgili ülkelerin iç hukuklarının parçasıdır. Türkiye’de yaşayan Kurdlerin dava açarak Lozan’ı hukuk zeminine taşımaları usul yönünden mümkün olmakla beraber fiilen yapabilme şansları yoktur. O zaman diğer 12 ülkede bu yolu kullanmanın şansını kullanmalılar.
Özellikle son 50 yılda Lozan’ın neden olduğu şartlardan dolayı İngiltere, Fransa, İtalya, Belçika, Japonya ve Yunanistan gibi ülkelere göç etmek zorunda kalan ve o ülkeler tarafından vatandaşlık verilen Kurdlerin sayısı yüzbinler ile ifade edilebilecek düzeydedir. O ülkelerde sığınmacılara vatandaşlık hakkının verilmesinin mahkeme kararları ile mümkün olduğu bilinmektedir. Sığınma gerekçeleri mahkeme kayıtlarına girmiş bulunmaktadır. Mahkemeler bu gerekçelere dayanarak karar verdiklerine göre belgelenmesini de sağlamış oluyorlar. Sonuçlar ilgili ülkelerin iç hukukları açısından idea olmaktan çıkmış belge haline gelmiştir.
Hukukçu değilim ama Kurdler ve dostlarının hukukçuları fiili durumu değerlendirir ise daha anlamlı sonuç alınabilir. Örnek: İngiltere’ye sığınmış ve oranın vatandaşı olmuş biri İngiltere’yi oranın mahkemelerinde mağduriyetinden dolayı dava edebilir diye düşünüyorum. Vatandaşı olduğu ülkenin taraf olduğu bir antlaşmanın uygulanmasını takip etme sorumluluğunu devletin yerine getirmemesinden dolayı mağduriyetini gündeme getirebilir ve mağduriyet koşullarının ortadan kaldırılmasını devletten isteyebileceği gibi şimdiye kadar oluşmuş mağduriyetleri için tazminat talebinde bulunabilirler. Bu durumun 12 ülkede benzer şekilde hukuk zeminine taşındığını düşünürsek sonuçlarını tahmin etmek zor değildir. Mahkemelerin ve hukukçuların ihtiyaç duyduğu belgeler zaten ilgili ülkelerin mahkeme kayıtlarında vardır.
Mahkemeler kendi devletlerinden Lozan Antlaşması’nın eklerini de isteyecektir. Türkiye bunu yapmaz ama diğer ülkeler sözleşmenin eklerini mahkemeye sunmaktan kaçınmazlar. Bu durum sözleşmenin eklerinin TES’in propaganda aracı olmasından çıkmasını sağlayacaktır. Bunun yanında Paris Konferansı, İngiltere ve Fransa ile imzalanan Ankara ile SSCB ile Ankara Hükümeti arasında imzalanan Moskova Anlaşmalarının da gerçek yerine oturması sağlanacaktır. Kurdler zamanında çok basiretli tutum alamadılar ama devletin bize söyledikleri kadar da kendilerine ihanet etmiş olmayabilirler.
1971 12 Mart muhtırası sonrası Kurdler sola kanalize edildi. Kurdistan sorunu bir iç sistem sorununa dönüştürüldü ve başarılı olundu. Ulusal Kurtuluş propagandası çerçevesinde toplanma sağlandı. Doğal olarak Sevr ve Lozan istenilen şekilde demokratların ve mazlum (devşirilen veya hala devşirilmesi tamamlanmamış) halkların oyalanacağı şekle sokuldu. Emperyalizme karşı ulusal kurtuluş savaşı kavramına 1960 darbesinden önce pek rastlanılmamaktadır. Bize devlet solu tarafından dayatılan kavramların sahteliğini farklı ülkelerin mahkeme kayıtları ile çürütülebilme şansını kaçırmaya hakkımız yoktur. Devlet solunun bize hediye ettiği Emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı kavramından da kurtulabiliriz.
Sonuç olarak iki çağrıda bulunmak istiyorum:
1- Kurdler Sevr’i gündemlerinden çıkarmalıdır. Bırakalım devşirmeler kendi kendilerine oyalansınlar.
2- Kurd Diasporası ve eğitimli şahsiyetler bulundukları ülkelerde Lozan’ı hukuk zeminine taşımayı gündemlerine almalı ve gereken girişimlerde kararlı bir şekilde bulunmalıdır.
Faydasını göreceğimize inanıyorum….
Şefik Çolak
Endüstri Mühendisi
27.06.2025
Ekler: Lozan ve Sevr’in tam metninleri:
https://ttk.gov.tr/wp-content/uploads/2016/11/3-Lozan13-357.pdf
https://ttk.gov.tr/wp-content/uploads/2016/11/6-Sevr.pdf
(Makale içerikleri tamamen yazarın sorumluluğundadır. Sitemiz, bu görüşlerden dolayı herhangi bir sorumluluk kabul etmez.)